Bağışıklığın Kazanılması – Nasıl Bağışıklık Kazanırız?

İnsan vücudunda bağışıklık aktif bağışıklık ve pasif bağışıklık olarak iki şekilde kazanılır.

Aktif bağışıklık, T ve B lenfositlerinin gerçekleştirdiği humoral (sıvısal) ve hücresel bağışıklık tiplerini içine alır. Vücuda giren patojenlerin oluş­turduğu enfeksiyon nedeniyle vücudun kendisi tarafından oluşturulan antikorlar ve fagositik hücrelerle gerçekleşen savunma tipidir. Aynı zamanda aşı olmak ve önceden hastalığı atlatmak, aktif bağışıklık kazandırabilir.

Aşılama; vücuda zayıflatılmış patojenler, patojen parça­ları veya etkisi azaltılmış bakteri toksinleri verilmesiyle gerçekleştirilir. Zayıflatılmış mikroplar vücuda girdiğinde, bu mikroplara karşı antikor oluşturularak bağışıklık kazanılır. Kişide bağışıklık belleği meydana getirilir. Antikorların koruyuculuk süresi aşının türüne ve özelliklerine göre değişkenlik gösterir.

Özellikle çocukluk çağında kullanılan aşıla­rın tümünün koruyuculukları yüksektir. Hastalık etkenlerinin mutasyona uğramaları nedeniyle aşılar zaman içerisinde yeniden geliştirilerek değiştirilmelidir. Aşılar çocuk felci, kızamık, suçiçeği ve diğer birçok viral hastalığa karşı korumada uygulanmaktadır. Aşı sağlıklı bireylere uygulanır.

Geçmişte çok sayıda insanın ölümüne ya da sakatlanmasına neden olmuş bulaşıcı hastalıklar, aşılar ve aşılama kampanyalarıyla kontrol altına alınmıştır. Türkiye’ye yapılan göçlerin fazla olması bulaşıcı has­talıklar bakımından risk oluşturmaktadır. Bu nedenle aşılanma kamu sağlığı açısından büyük önem taşımaktadır. Ancak her patojenden aşı­lanarak korunmak mümkün değildir. Her patojende aşılama mümkün olmadığından temel sağlık kurallarını öğrenmek ve kuralların uygulan­masına dikkat etmek mikroplardan korunmaya yardımcı olacaktır.

Bilgi Notu

Aşı: Dünyada kullanılan ilk aşı, çiçek aşısıdır. (1796, Edward Jenner) Bu aşı, 1801 yılında Jenner metoduyla İstanbul’da üretilmiştir. (11. sınıf tarih dersi, “Lale Devri Gelişmeleri” konu­su) Dünyada bulunan ikinci aşı, kuduz aşısıdır. (1885 Louis Pasteur)

Tifüs aşısını ilk bulan kişi Dr. Reşat Rıza Kor’dur.

Aşılama İle Bağışıklama Grafiği
Aşılama İle Bağışıklama Grafiği

Bilim insanları kansere neden olan 6 çeşit virüs belirlemiştir. Kaposi sarkoma herpes virüsü ve Hepatit B virüsü bunlardan ikisidir. Hepatit B virüsü aşısı 1986 yılında bir insana yönelik geliştirilen ilk hepatit aşı­sıdır. Rahim ağzı kanserine neden olan Papilloma virüsüne karşı (HPV) 2006 yılında bir aşı geliştirilmiştir.

1970’li yıllarda Harald zur Hausen (Herhald sur Hauzın) Almanya’da, insan Papilloma virüsünün (HPV) rahim ağzı kanseri oluşturduğunu ileri sürmüş ve on yıllık çalışmaları sonunda rahim ağzı kanseri olan hastalardan belirli iki tip HPV izole etmeyi başarmıştır. 2006’dan sonra rahim ağzı kanserine karşı olduk­ça etkili aşılar geliştirilmiştir. Dünyada kanser vakaları arasında beşinci sırada gelen rahim ağzı kanseri, genç kadınlarda ve 13 yaş öncesi kız çocuklarında aşılanma, HPV virüsü ile enfekte olma olasılığını büyük ölçüde azaltmıştır.

Pasif bağışıklık, başka bir canlıda üretilmiş olan antikorların insan vü­cuduna aktarılarak bağışıklık kazanılması durumudur. Aktarılmış anti­korların ömrü kadar (birkaç hafta ile birkaç ay) bağışıklık devam eder. İki şekilde pasif bağışıklık kazanılabilir.

Doğal yolla pasif bağışıklık kazanılabilir. Hamile bir kadının kanında­ki antikorların fetüse ulaşmasıyla fetüs pasif bağışıklık kazanmış olur. Bu antikorlar özgül oldukları patojenle karşılaşınca hemen tepki verir. Doğumdan sonra ise emzirme yoluyla pasif bağışıklık doğal yollarla sağlanmış olur. Anne sütündeki antikorlar bu yolla bebeğe geçerek bebeği belli bir süre hastalıklardan korur.

Yapay olarak pasif bağışıklık serumla sağlanabilir. Serum, belirli bir an­tijen için antikor üretmiş başka bir canlıdan (genellikle koyun ya da at) elde edilir.

! Antihistaminler olarak bilinen ilaçlar, histamin reseptörlerini kapata­rak oluşabilecek alerji belirtilerini azaltır.

Aynı antijenle enfekte olmuş kişiye bu antikorları içeren serum verile­rek antijenler etkisiz hâle getirilebilir. Böylelikle tedavi sağlanmış olur.

Vücudumuzun tepki gösterdiği bir başka etki alerjidir. Alerjiye neden olan maddeler alerjen (polen, yer fıstığı, vb) olarak adlandırılır. Alerji gözlerde yaşarma, burun akıntısı, hapşırık, zor nefes alma şeklinde tipik belirtilerle kendini gösterir.

Bilgi Notu

Alerji: Yunancada, diğer anlamına ge­len ‘‘allos” (alloz) sözcüğünden köken alır. Alerji günümüzde, birçok kişinin sorunsuz kabul edebildiği maddelere karşı anormal duyarlılık olarak tanım­lanmaktadır. Alerjenle ilk karşılaşıldı­ğı zaman plazma hücreleri tarafından alerjen yüzeyindeki antijenlere karşı özgül antikorlar salgılanır. Bu anti­korlar bağ dokudaki mast hücrelerine tutunurlar. Daha sonra vücuda tekrar giren alerjen, mast hücresindeki anti­korlar tarafından tanınır. Bu tanıma, mast hücresini, histamin salgılaması için uyarır.

Alerjen maddenin etkisiyle mast hücrelerinden çok miktarda histamin salgılanması sonucu, yüzeysel kan damarlarının ani bir şekilde genişleyip kan basıncının düşmesi ve akciğer damarlarının daralması şek­linde gerçekleşen olaylara anaflaktik şok denir. Arı zehri, penisilin, yer fıstığı gibi alerjenler bunlara aşırı duyarlı kişilerde anaflaktik şoka ne­den olabilir. Anaflaktik şok birkaç dakika içinde ölüme sebep olabilir. Bazı maddelere aşırı duyarlı kişilere adrenalin hormonu içeren ilaçlar enjekte edilerek bu tepkiler azaltılabilir.

En sık rastlanan alerjik hastalıklar arasında ürtiker, saman nezlesi ve astım gösterilebilir. Ürtikerde antijen, özgül deri bölgelerine girer, o böl­gede şok benzeri reaksiyon gelişir. Ürtiker rahatsızlığında deride kıza­rıklık ve şişmeler gözlenir. Bu hastalıkta antihistaminik ilaçlar etkilidir. Astıma yol açan alerjik reaksiyon, akciğer bronşiyollerinde gerçekleşir. Ortaya çıkan solunum sorunu, alerjiye sebep olan ürünler ortamdan uzaklaştırılıncaya kadar sürer.

Bilgi Notu                                                           

İlaç: Hastalıkları tedavi etmek ya da önlemek için kullanılan maddelere ilaç denir. Ülkemiz, 2015 OECD ilaç kullanım raporuna göre, her bin kişi için günlük antibiyotik kullanımında binde 42,2’lik antibiyotik kullanımıy­la dünyada birinci sırada yer almakta olup, antibiyotiklerin basit hastalıkla­ra karşı etkisiz kaldığı ülkeler arasın­da ise ilk 3’te yer almaktadır. İlaçlar bilinçsiz kullanıldığında vücudumuza döktüğümüz zehir gibidir. Doktora da­nışmadan ve doktor tavsiyesi olmadan kullanılmamalıdır.

Bağışıklık sisteminin vücudun kendi moleküllerine saldırması sonucu otoimmün hastalıklar ortaya çıkar. Örneğin sistemik lupus erythematosus (sistemik lupus eritematozus) hastalığı bağışıklık sisteminin, nor­mal hücre parçalanması sonucu oluşan histon proteinlerine ve DNA’ya karşı antikor oluşturan bir hastalıktır. Bu hastalık; ateş, deride kızarık­lıklar, eklemde yangılar ve böbrek yetmezliğine neden olabilir. Geçmiş konularda öğrendiğimiz eklem romatizması, tip I diyabet, multiple sk­leroz, graves hastalıkları da otoimmün hastalıklardır.

Genetik yatkınlık, cinsiyet, yaşanılan çevre, otoimmün hastalıkların görülme sıklığını etkiler. Araştırmalara göre kadınlarda otoimmün hastalıkların görülme sıklığı erkeklere oranla daha fazladır. Stres, yetersiz beslenme, aşırı yorgunluk bağışıklık sistemini etkileyen diğer faktörler arasındadır.

Yeterli ve dengeli beslenme, düzenli egzersiz, doğru nefes alıp verme kan akışını hızlandırdığı için bağışıklık sistemini olumlu etkiler. Araştırmalar, dinlenme ve uykunun da bağışıklık için önemli olduğunu ortaya koymuştur.

Doğuştan veya sonradan kimyasal ve biyolojik antijenlere maruz kal­ma nedeniyle bağışıklık eksikliği görülebilir. Aktif lenfosit oranının azlığı ya da hiç olmaması baskılanmış bağışıklığa neden olur. HIV (AİDS virüsü), sonradan gelişen kazanılmış bağışıklık eksikliğine sebep oldu­ğu bilinen virüstür. Bu virüs kazanılmış bağışıklık tepkisinden kaçabilir veya vücuda saldırabilir. AIDS hastalarında ölüm nedeni HIV’in kendisi değil, fırsatçı hastalıklar, sinir hasarı ve bağışıklığın çökmesidir.

Virüslerin, zorunlu hücre içi parazit olmaları ve kolay mutasyona uğra­maları nedeniyle enfeksiyona neden oldukları hastalıklarla mücadele etmek zordur.

Bu nedenle bazen aşılama yöntemi vücudu korumada yeterli olmamaktadır. Virüsler nükleik asit ve protein kılıf içeren sadece canlı hücre içinde aktif olabilen varlıklardır. Canlı hücreye giren virüs, kendi nükleik asidini çoğaltmaya başlar. Bu sırada yüksek oranda mutasyona uğrar. Mutasyona uğramış virüslerin yüzeyindeki proteinler de değişime uğradığı için virüsü tanıyan antikorlar ve T hücrelerinden de kolayca kaçar. Daha çok mutasyona uğrar.

Virüs saldırısı nedeniyle artan hücre ölümleri, T hücrelerinin de ölmesine neden olur. Böylece hem humoral hem de hücresel bağışıklık bozulur. Böylece bağışıklığın bozulması standart aşı geliştirilmesini zorlaştırır, bireyin kanser ve en­feksiyona yatkınlığını artırır.

Bağışıklık Sistemi (Savunma Sistemi)

  1. Özgül Olmayan Bağışıklık (Doğal Bağışıklık)
  2. Özgül Bağışıklık (Spesifik-Kazanılmış Bağışıklık)
  3. Bağışıklığın Kazanılması

Yorum yapın