Biyogüvenlik, 5977 sayılı yasada; insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitliliği korumak için GDO ve ürünleri ile ilgili faaliyetlerin güvenli bir şekilde yapılması olarak tarif edilmiştir. Biyoteknolojik uygulamalardan elde edilen ürünlerin insan ve hayvan sağlığı ile çevre üzerinde oluşturabileceği olumsuz etkilerin belirlenmesi, belirlenen risklerin oluşma olasılığının ortadan kaldırılması ya da risklerin ortaya çıkması durumunda oluşacak zararların kontrol altında tutulması için alınacak önlemleri kapsar.
GDO’ların insan sağlığı dışında ekolojik zararlara da yol açabileceği konusunda araştırmalar yapılmaktadır. Bu kapsamda 24 Mayıs 2000 tarihinde Türkiye dâhil 130 ülke, GDO’ları riskli olarak kabul eden Biyogüvenlik Protokolü üzerinde anlaşmıştır. Ülkemizde bu çalışmalar Mart 2010 tarihinde çıkarılan Biyogüvenlik Kanunu ile düzenlenmiştir.

Biyoetik, canlı organizmaların kullanımı ile ilgili etik konular ve bu konular üzerinde karar verme çalışmalarına denir. Biyoetiğin konusuna gen teknolojisi, hücre, doku ve organ bağışı, klonlama, embriyolojik çalışmalar, kök hücre tedavileri, insan üzerinde yapılan deneyler, ilaç sanayisi ve yapay döllenme girer. Ayrıca biyolojik silah üretimi, gen aktarımı ile genetiği değiştirilmiş ürün gibi konularla ilgili araştırmalar, bunların sınırları ve kullanım ilkeleri de biyoetiğin kapsamına girer.
Biyoetik hukuk, tıp, felsefe, ilahiyat, biyoloji, genetik vb. bilim dallarından etkilenir. Genetik mühendisliği ve biyoteknoloji, canlıların yaşam kalitesini artırmayı amaçlar. Ancak gen teknolojisi, öngörülemeyen zararlara yol açması ve kötüye kullanılması ihtimalinden dolayı da canlılar için tehdit oluşturur.
Örneğin canlıların genetiğinin değiştirilmesi, genetiği değiştirilen mikroorganizmaların denetimsizce serbest bırakılması ve gen teknolojisinin askerî amaçlarla kullanılması vb. durumlar tehdit oluşturabilir. Biyoetik çalışmaları, bu olumsuz etkileri ortadan kaldırmak için standartlar geliştirilmesini hedefler. Bilimsel araştırmalarda nelere izin verilip nelerin yasaklanması gerektiği gibi sorulara yanıt arar.
Ülkelerin kültürel, hukuksal ve felsefi yaklaşımlarının farklı olması, biyoetiğin tüm ülkelerde standart olmasını zorlaştırır. Ülkelerin kendi bünyelerinde oluşturulan biyoetik kurulları, bilim ve teknoloji politikalarının üretilme süreçlerinde belirleyicidir.

Biyolojik silah üretimi günümüzün önemli sorunlarındandır. Canlılara zarar vermek amaçlı hastalık yapan bakteri veya virüs gibi etkenler, biyolojik silah olarak kullanılır. Bu etkenler hava, su ve besinlere karıştırılarak kısa zamanda çok yüksek etki yaratır. Çiçek, veba, şarbon vb. hastalıklara sebep olan mikroorganizmalar biyolojik silahlara örnek olarak verilebilir. İnsanların toplu olarak hastalanmasına, hatta ölümüne neden olan biyolojik silahlar, günümüze kadar pek çok savaşta kullanılmıştır. Bu yüzden biyolojik silahların üretilip kullanılması, biyogüvenlik ve biyoetik açısından kabul edilemez bir durumdur.
Genetik mühendisliği ve biyoteknoloji çalışmalarındaki bir diğer önemli sorun da kişisel DNA’nın korunmasıdır. Kişilerin genetik özelliklerinin bilinmesi, bazı etik sorunları beraberinde getirebilir. Kişinin kalıtsal bir hastalık genini taşıdığını bilmesi, yaşamını ve çevresiyle olan ilişkilerini etkileyebilir. İşverenlerin, sigortacıların vb. meslek dallarının işe alma sırasında kişilerden gen taraması istemelerine, potansiyel hasta olabilecek kişileri işe kabul etmemelerine de neden olabilir. Bu yüzden kişisel DNA bilgisinin korunması gerekir.
Tedavi amaçlı klonlamada embriyolardan elde edilen kök hücrelerin kullanılması da etik sorunlardan biridir. Embriyonun bir hücre yığını olduğu, tedavi için kullanılabileceği görüşünün yanı sıra bir insanın sahip olduğu her hakka embriyonun da sahip olduğu, bu nedenle embriyoların yok edilemeyeceği görüşü de bulunmaktadır. Kök hücre elde edilirken embriyo öldürülmektedir. Bu nedenle embriyodan kök hücre elde edilmesi etik kabul edilmez. Yetişkinlerden ve kordon kanından elde edilen kök hücrenin kullanılmasında etik sorun yoktur. İnsan ve toplum için faydalı olabilecek her türlü araştırma; genel ahlaki ve manevi değerlere ters düşmeden, hukuk düzeni sınırları içinde olması durumunda desteklenmektedir.