İnsanda homeostazinin korunmasını sağlayan böbreğin görevleri şu şekilde sıralanabilir:
1. Vücutta su oranını düzenleme: Kişinin yeme içme alışkanlıkları, kanın su ve mineral dengesini etkiler. Alınan su miktarı ile atılan miktarın tam uyumu homeostazinin devamı için oldukça önemlidir. Vücuda fazla su alındığında böbrekler seyreltik idrar oluştururken, su azlığında ADH etkisiyle idrar miktarı azalır, az ve yoğun idrar oluşur.
Diabetes mellitus (şeker hastalığı) olan bir insanın kanında bulunması gerekenden fazla glikoz bulunur. Bu glikozun fazlası idrarla atılır. Bu atım sırasında su kaybedilir. Birey sıvı kaybını tamamlamak için çok su içer, sık idrara çıkar. İdrarda glikoz olması, açlık durumunda bile kan şekerinin yüksek olması, buna bağlı olarak sık idrara çıkma durumları şeker hastalığının tipik belirtileridir.

2. Tuz ve elektrolit dengesini düzenleme: Böbrekler Na+, Cl–, K+, HCO3– gibi elektrolitlerin dengelenerek, hücre dışı sıvı hacminin ve kan basıncının düzenlenmesinin sağlanmasında görev alır. Na+ emilimi, K+ atılımında aldosteron hormonunun etkisi vardır. Bu hormon yardımı ile iyon dengesi düzenlenir, iç ortamın kararlılığının korunmasına katkı sağlanır. Aşırı tuzlu yiyeceklerin yenmesi, böbreklerden daha fazla tuz atılımına neden olur.
Deniz suyu yutan bir insanın yuttuğu su miktarı belli bir değerin üzerinde ise hücreler su kaybeder ve ölür. Böbreklerimiz yaklaşık %2 oranında tuz atabilir. Deniz suyundaki tuz oranı %3, kandaki tuz oranı ise %1’dir. Bu durumda alınan tuz miktarı fazla olduğundan hücrelerdeki ve hücreler arasındaki su, kana geçer. Kanın hacmi ve basıncı artar. Oransal olarak deniz suyunun her litresi için dokular 0,5 litre oranında su kaybeder. Bu durum bireyin ölümüne yol açar.
3. pH değerinin düzenlenmesi: İnsan kanının pH’si 7,4’tür. Bu değerdeki küçük sapmalar ölüme neden olabildiğinden bu değerin sabit tutulması görevini, böbrek ve akciğerler üstlenmiştir.
Kanın pH’si değiştiğinde böbreklerden H+, NH3 gibi tampon maddeler salgılanarak pH dengesinin normale dönmesi sağlanır. Protein metabolizması sırasında oluşan sülfürik asit ve fosforik asit gibi asitler sadece böbrekler tarafından vücuttan uzaklaştırılır.
4. Metabolik atıkların uzaklaştırılması: Proteinlerin yıkımı ile açığa çıkan üre, nükleik asitlerin yıkımı ile açığa çıkan ürik asit ve kasta kreatin fosfatın yıkımı ile oluşan kreatininin vücuttan uzaklaştırılması böbrekler sayesinde olur.
Ayrıca yaşlı alyuvarların yıkım ürünleri (bilirübin) ve bazı toksik maddeler de böbrekler aracılığı ile vücuttan uzaklaştırılır.
5. Zararlı kimyasalların vücuttan uzaklaştırılması: Yabancı kimyasal madde olan ilaçlar, gıda boyanmasında ve korunmasında kullanılan katkı maddeleri ve tarım ilaçları böbrekler yardımıyla vücuttan uzaklaştırılır.
6. Alyuvar yapımı: Böbrek epitel hücreleri eritropoietin hormonu salgılar. Bu hormon, kemik iliğini etkileyerek alyuvar yapımını sağlar. Eritropoietinin yaklaşık %85’i böbreklerden, %15’i karaciğerden dolaşıma verilir. Böbrek rahatsızlıkları esnasında karaciğer, eritropoietin ihtiyacını karşılayamaz. Bu durum kansızlık (anemi) gelişimine neden olur.
Bilgi Notu Eritropoietin, salınımının esas uyarıcısı vücuttaki oksijen yetersizliğidir. Ancak androjenler de eritropoietin salınımını uyarır. |
7. Glikoz sentezi: Uzun süren açlık durumunda böbrekler amino asit ve diğer bazı öncül maddelerden glikoz üreterek kana verir. Uzun süreli açlıklarda kana verilen glikozun verimi, karaciğerin kana verdiği glikoz verimine yakındır.
8. Atardamar basıncının düzenlenmesi: Böbrekler değişken miktarlarda su ve sodyumu atarak uzun süreli kan basıncının düzenlenmesinde etkin rol oynar.
9. İnaktif D vitamininin, aktif D vitaminine dönüştürülmesi: Besinlerden alınan ya da güneş ışınları yardımıyla deride sentezlenen inaktif D vitamini, karaciğerin ardından böbreklerde aktif D vitaminine dönüştürülür. Aktif D vitamini kemiklerde kalsiyum birikimi ve sindirim kanalında kalsiyum emilimi için gereklidir
! Böbrekte ADH ve aldosteron hormonlarının etkisi homeostaziye katkı sağlar. |