Herkesin yönetime talip olabildiği tek yönetim biçimi demokrasidir. Ne türden olursa olsun, bir demokraside siyasi gücü elinde tutanlar, vatandaşlardır. İster temsilî ister doğrudan isterse katılımcı demokrasi olsun, sonuç değişmez.
Örneğin, temsilî demokraside vatandaşlar, kendi hak ve çıkarlarını yönetimde temsil edecek lideri seçerler. Doğrudan demokrasilerde ise yasaları meclis değil, halk kabul veya reddeder.
7 Mayıs 2006 tarihinde İsviçre’nin Giarus Kantonu’nda çekilen bu fotoğrafta vatandaşların, görevlilerin hazırladığı bir yasa taslağını oylamak üzere toplandıkları görülüyor. Bu, ülkemizdeki anayasanın referanduma (halkoylaması) götürülmesinden biraz farklı durumdur. Çünkü İsviçre’nin bağımsız kantonlarında vatandaşlar, hangi yasanın kabul edileceğine kendileri karar veriyorlar.
Yani onların yasal düzenleme yapan bir meclisleri yok. Böyle bir fotoğraf Türkiye’de çekilemez. Nedeni aslında çok açık: Türkiye, temsilî demokrasi ile, İsviçre ise doğrudan demokrasiyle yönetiliyor. Bizim ülkemizde herhangi bir yasayı Mecliste milletvekilleri oylar, İsviçre’de ise vatandaşlar (Görsel: Adrian Sulc,Glarus’ta Halk Oylaması, 2006).
İlk devletlerden günümüze kadar birçok devlet biçimi ortaya çıktı. Yönetici sayısına göre devletler, dört farklı ad altında toplanabilir. | Devletler, yöneticilerin tutum ve davranışlarının niteliğine göre farklılıklar gösterirler. | |
Kaç Kişi Yönetir? | Nasıl Yönetilir? | |
Anarşi | Demokratik | Halkın hak ve özgürlüğüne dayalı |
Monarşi Bir kişi | Diktatör veya totaliter | Zor ve baskıya ya da devlete mutlak itaate dayalı |
Oligarşi Birkaç kişi | Teokratik | Dine dayalı |
Demokrasi Herkes | Aristokratik | Seçkinlerin kararlarına dayalı |
Cumhuriyet | Çoğunluğun beklentilerine dayalı |
Temsilî Demokrasi:
Halkın, idare etme hakkını, seçtiği temsilciler vasıtasıyla kullandığı demokrasi biçimidir. Genellikle nüfusu kalabalık ülkelerde uygulanır. Belli dönemler İçin seçilen belli sayıdaki milletvekilleri, temsil ettikleri vatandaşlar adına mecliste yasal düzenlemeler yaparlar.
Hükümetin işlerini denetleyip vatandaşları, devlet işleri konusunda bilgilendirirler. Milletvekillerine yetkiyi, vatandaş, seçimlerde oy kullanarak verir. Vatandaş, verdiği yetkiyi yine aynı yolla geri alır. Temsili demokrasinin parlamenter demokrasi, başkanlık ve yarı başkanlık sistemi gibi biçimleri vardır.
Başkanlık ve Yarı Başkanlık:
Başkanlık sistemi; yürütme gücünün, yasama gücünden kesin olarak ayrıldığı yönetim biçimidir. Temsilîdemokrasilerdekinden farklı olarakyürütme ile yasama organlarında görev alanlar, yani milletvekilleri ile bakanlar farklı kişilerdir.
Başkan, halk tarafından belli bir süre için seçilir ve başkanın gücünü sınırlandıracak tek şey yasalardır. Başkan, tüm devlet memurları üzerinde ve mahkûmları affetme konusunda karar verme yetkisine sahipken hâkim ve savcılar üzerinde hiçbir yetkisi yoktur.
Yarı başkanlık sistemi ise temsilî demokrasi ile başkanlık sisteminin bir karışımıdır. Devlet başkanı, hem başbakandır hem de hükümetin başıdır. Bir bakıma yürütme üzerindeki etkisi artırılmış cumhurbaşkanıdır.
Doğrudan Demokrasi:
Halkın, yönetme gücünü kendisinin kullandığı demokrasi biçimidir Genellikle nüfusu az olan küçük ülkelerde uygulanır. Halkı temsil ederek yasa çıkaran milletvekili yoktur. Devlet memurları, halkın görüşleri ve teklifleri doğrultusunda yasa taslağı hazırlayıp halkın oyuna sunarlar.
Halk, oylamaya katılarak yasayı kabul veya reddeder. Doğrudan demokrasi, geçmişte Antik Yunan’daki Atina Devleti’nde, günümüzde ise İsviçre’de uygulanmaktadır.
Cumhuriyet ve Demokrasi:
1920 yılında Büyük Millet Meclisinin açılmasıyla devletin idare şekli az çok belli olmuştu. Meclis, millet adına önemli kararlar alıyordu. Örneğin, seçilmiş vekillerden bir Bakanlar Kurulu oluşturuldu. Önce saltanat, ardından halifelik kaldırıldı.
Cumhuriyet ilan edilmeden önce, halkın seçip Meclise “mebus” olarak gönderdiği milletvekillerinin hepsinin hükümette bir bakan olma imkânı vardı ve bazı mebuslarda bakan olmak niyetiyle mevcut bakanları eleştiriyorlardı. Bu durum, hükümetin işlerini zorlaştırmaktaydı. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Meclis ile hükümet arasındaki sıkıntılar ortadan kaldırılmıştı.
“Çoğunlukçuluk” anlamına gelen cumhuriyet, “çoğunluk” anlamına cumhur sözcüğünden gelir. Bir çoğunluk yönetimi olarak cumhuriyet, mecliste en çok vekil bulunduran partinin hükümeti kurması, bir bakıma devletin, halkın çoğunun tercih ettiği parti tarafından yönetilmesini ifade eder.
Türkiye’de cumhuriyetin ilanıyla birlikte “meclis hükümeti” terk edilmiş, “kabine hükümeti” sistemine geçilmiştir. Demokrasi, seçimlerde en çok oy alan siyasi partinin devleti yönetmesi olan cumhuriyetten, bir yönetim biçimi olmasının yanında bir yaşam tarzı olmasıyla ayrılır. Bir yaşam biçimi olarak demokrasi, vatandaşların ve toplumsal kuramların daha fazla demokratik değerlere sahip olmasını sağlar.
Türk Demokrasisi:
Türkiye Cumhuriyeti, laik, sosyal, demokratik bir hukuk devletidir. Laiklik, sosyal devlet ve hukuk ilkesi demokrasinin gerekleri olarak kabul edilir. Türkiye’de temsili demokrasi uygulanmaktadır. Yasa yapma gücü Türkiye Büyük Millet Meclisi, yargılama gücü bağımsız mahkemeler, yürütme ve idare etme gücü ise hükümet tarafından kullanılmaktadır. İsteyen vatandaşlar yargı, yürütme veya yasama kurumunda görev alabilirler. Bunun önünde yasal hiçbir engel yoktur. Yalnızca koşullar ve yeterlilikler söz konusudur. Kamu ve özel kurumlar, insan hak ve özgürlüklerini güvence altına alan hukuka uygun biçimde kurulmakta ve işletilmektedir.
Katılımcı Demokrasi:
Hep birlikte karar verme idealine dayanan katılımcı demokrasi yaklaşımı, İki açıdan tanımlanır: 1. Toplumun her kesiminin, karar alma süreçlerine aktif katılımını artırmak, 2. Toplumun bütün kuramlarının demokratik bir iç işleyişe kavuşmasını sağlamak.
İlki; kadınlar, yaşlılar, engelliler, azınlıklar (dinî veya etnik), göçmenler gibi toplumun dezavantajlı kesimlerini oy kullanma, seçme, seçilme, aday olma, görüş belirtme, kamuoyu oluşturma vb. demokratik süreçlere daha fazla katılmaya teşvik eder.
Bunun önündeki geleneksel, kültürel ve hukuki engelleri kaldırmaya çalışır. İkincisi; ev, okul, iş yeri, arkadaş grupları, turizm ve seyahat etkinlikleri, sendika ve parti içinde, hatta askeriye ve cezaevlerinde işve İşlemlerin demokratik bir şekilde gerçekleşmesini sağlamaya çalışır.
Hem dezavantajlı grubun katılımını kolaylaştırmak hem de kuramları demokratik bir yapı ve işleyişe kavuşturmak için daha fazla şeffaflık gerekir. Katılımcılık, çoğunluğun hâkimiyetine değil, azınlığın haklarının korunup gözetilmesine vurgu yapar.
1923 yılında çekilen bu fotoğrafta Mustafa Kemal, 28 Ekim akşamı bazı arkadaşlarıyla paylaştığı cumhuriyeti ilan etme fikrini, 29 Ekim’de Meclisteki vekillere bir anayasa değişikliği teklifi olarak sunarken görülüyor (Görsel: www.bursa24. com.tr).