İnsan hakları evrenseldir. Fakat insanların bu hakları, her zaman kabul edilmiş ve korunmuş değildir. Bu durum; kölelik, şiddet ve ayrımcılık gibi insan onuru ve değerini ortadan kaldıran uygulamalarda açıkça görülebilmektedir.
İnsan haklarının tanınması ve yasal olarak güvence altına alınması, insanın değerinin de korunması anlamına gelmektedir. Bu konuda geçmişten günümüze kadar birçok önemli adım atılmıştır.
Avrupa’da 15. yüzyılda başlayan Rönesans, insanı yeni bir anlayışla ele alır. Bu anlayışa göre insan, yaratıcı enerji ve yeteneklerle donanmış, yeteneklerini sergilemek ve dünyayı daha güzele ve iyiye doğru değiştirmek üzere doğmuş bir bireydir. Eleştirel sorgulama ruhu, her türlü otoriteye kayıtsız şartsız teslimiyetin yerini aldı. İnsanın özgürlüğü ve doğadaki yeri, yeniden sorgulanmaya başladı.
Leonardo da Vinci ve Michelangelo gibi sanatçılar, eğitimli evrensel insan idealini somutlaştırdılar. Bu ressamlar insanı; kadın, çocuk, engelli, köle, köylü, soylu veya zengin gibi kategorilerle ele almadılar. İnsanı, bedenlerinde ve ruhlarında saklı birer yetenek ve değer olarak gördüler (Görsel: Leonardo da Vinci, Erminli Kadın, 1490).
Artık insanlık kavramı, vicdanlarımızı arıtmaya ve hislerimizi yüceleştirmeye yardım edecek kadar yükselmiştir… insanlar daima, yüksek, asil ve kutsal hedeflere yürümelidirler. Bu hareket şeklidir ki insan olanın vicdanını, beynini ve bütün insanlık anlayışını tatmin eder.
Bu şekilde yürüyenler, ne kadar büyük fedakârlık yaparlarsa o kadar yükselirler ve bu hareket şekli mutlaka açık olur (Görsel: Atatürk, Latife Hanımla Adana’da, 1923). Mustafa Kemal ATATÜRK
İnsan haklarıyla ilgili bilinen ilk yazılı belge, MÖ 176O’lı yıllarda dikili taş üzerine yazılmış olan Hammurabi Kanunları’dır. Babil Kralı Hammurabi, bu kanunları kendisine Tanrı Şamaş’ın bildirdiğini söylemiştir. 282 maddeden oluşan kanunların insan hakları açısından önemli olan maddeleri şunlardır:
- Bir kimse, bir eve girecek delik açarsa o deliğin önünde ölümle cezalandırılır ve gömülür.
- Yangın çıkan bir evden eşya çalan biri, yanan evin ateşine atılarak cezalandırılır.
- Karısı, çocuğu ve hizmetçisi olan bir adam, ikinci bir kadınla evlenemez.
1215 yılında kabul edilen Magna Carta Libertatum (Büyük Özgürlük Fermanı), İngiltere’de papa, kral ve soylular arasında yapılan sözleşmedir. Bu sözleşmeyle Kral John, kanunlara uygun davranmayı kabul etmiş, bazı yetkilerinden din adamları ve soylular lehine vazgeçmiştir. Magna Carta’nın önemli bazı maddeleri şöyledir:
- Hiçbir özgür insan, yargılanmaksam hapse atılamaz, sürgün edilemez, zarara uğratılamaz.
- Hiçbir özgür insanın mal ve mülküne el konulamaz.
Birleşmiş Milletlerin 1948 yılında İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ile insan hak ve özgürlükleri ilk kez bir bütün olarak ilan edilmiştir. Bildirge’nin bütün maddeleri bugün insanların sahip oldukları tüm hakları, en azından ilke olarak içerir ve kesinlik ifadesi taşır. Herkes ırk, renk, cins, dil, din, siyasal ya da herhangi bir başka inanç, ulusal ya da toplumsal köken, varlıklılık, doğuş ya da herhangi bir ayrım gözetilmeksizin bu Bildirge’de açıklanan bütün haklardan ve özgürlüklerden yararlanabilir.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde yer alan çocuk ve kadın hakları ile sosyal ve siyasal haklar ayrı ayrı sözleşmelerle yasal olarak güvence altına alınmaya çalışılmıştır.
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde, 1876’da ilan edilen Kanuni Esasi’de; herkesin, başkalarının haklarını ihlal etmemek kaydıyla kişisel özgürlüğe sahip olduğu (9.madde), genel kamu düzenine ve ahlaka aykırı olmadığı müddetçe herkese din, inanç ve ibadet özgürlüğünün tanındığı (11. madde), özel mülkiyete keyfî biçimde ve tazminat ödenmeden el konulmayacağı (21. madde) gibi insan hak ve özgürlükleriyle ilgili maddeler yer almıştır.
Veda Hutbesi, 632 yılında, İslam peygamberi Hz. Muhammed’in Mekke’de (Arafat ve Mina’da) yaptığı konuşmaları içerir. Peygamberin konuşmaları, İslam hukukunun temelini oluşturduğu için önemlidir. Hutbe’de açıklanan bazı temel insan hak ve özgürlükleri şöyledir:
- İnsanların canları, malları ve namusları kutsaldır.
- Kadınların erkekler üzerinde, erkeklerin de kadınlar üzerinde hakları vardır.
- Hiçbir ırkın, ten renginin diğerine üstünlüğü yoktur.
Avrupa’daki ilk insan hakları bildirgesi, 1789 yılında Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirgesi adıyla yayımlandı. Bildirge, Magna Carta’da olduğu gibi yalnızca erkeklerin hakları ve sorumluluklarını sıralamaktadır. On yedi maddeden oluşan Bildirge’nin bazı maddeleri şöyledir:
- İnsanlar, haklar bakımından özgür ve eşit doğarlar.
- Özgürlük, mülkiyet hakkı, güvenlik ve baskıya karşı direnme temel insan haklarıdır.
- Devlet yönetiminin amacı, insan haklarını korumaktır.
Osmanlı Devleti’nde 1839 yılında okunan Tanzimat Fermanı, temelinde insan hak ve özgürlükleri olan bir belgedir. Tanzimat Fermanı ile ayrım gözetilmeksizin herkesin can, mal ve namus güvenliği, yargılanma ve mülk edinme gibi önemli hakları güvence altına alınmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 1924 Anayasası, 1876’da kabul edilmemiş birtakım hak ve özgürlüklerle ilgili yeni maddeler içermekteydi. Örneğin, egemenliğin kayıtsız şartsız vatandaşa ait olması (3. madde), milletvekili seçimlerinde kadınların da oy kullanma hakkına kavuşması (10. madde), herkesin yasalar karşısında eşit olduğu (69. madde), kişi dokunulmazlığı, din, söz, yayım, seyahat, çalışma, dernek kurma ve toplanma gibi hak ve özgürlüklerin tanınması (70. madde) bunlardan birkaçıdır.
1934 yılında ise birçok Avrupa ülkesinde henüz kabul edilmemiş olan kadınların milletvekili seçilebilme hakkı, Anayasa’da yer almıştır. Daha sonraki süreçte Türkiye Cumhuriyeti, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni imzalamış, çocuk ve kadın haklarına dair sözleşmeleri kabul etmiş, siyasal ve sosyal eşitlik ilkelerini hayata geçirmeye çalışmıştır.