İslamda Barışın Önemi Özet

Aklî, mantıkî, sağlam ve temelli fikirlere sahip olmayan kişiler, muhatabı karşısında zor duruma düşünce, hakaret, iftira ve hatta zaman zaman şiddete başvurmaktadırlar. Bu gün Hıristiyan dünyasında İslam’ı ve peygamberini iyi tanımayanlar, basın özgürlüğü diyerek karikatürlerle ve diğer basın yollarıyla İslam’ın peygamberine hakaret etmektedirler.

Hâlbuki hiçbir Müslüman asla Hz. İsa ve Hz. Musa hakkında aşağılayıcı, iftira ve hakaretleri bir kenara bırakalım, en küçük bir kötü sözü dahi söylemez. Çünkü bütün Müslümanlar onları da peygamber olarak kabul etmek zorundadır.

İslamda Barışın Önemi Özet

İnsan ve insan hayatına önem vermeyenler, tarih boyunca savaşa çabuk karar vermişler ve milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuşlardır. Barış peygamberi olan Hz. Muhammed ise, insana verdiği değerden dolayı, mecbur kalmadıkça savaşmamıştır.

Ahmet Önkal’ın İslam tarihçilerinin eserlerinden aktardığı bilgilere göre, vefat etmeden önce tüm Arabistan’ı hâkimiyeti altına alıp, Bizans sınırlarına kadar gelen Hz. Peygamber’in, yönetmiş olduğu tüm savaşlarda her iki taraftan ölen kimselerin sayısı sadece 251 olduğunu görmekteyiz. Bunun 139’u şehit düşen Müslümanlardan oluşmaktadır. Savaşlarda müşriklerden ölenlerin sayısı ise 112’dir.

İnsanlık tarihine baktığımızda, bu kadar az bir insan kaybıyla bu kadar büyük bir coğrafyaya hâkim olan, büyük bir dini tebliğ eden başka bir zât yoktur. O’nun, kuru bir hâkimiyet davası gütmediği bilakis, insanlığı ıslah için gönderilmiş büyük bir Peygamber olduğu anlaşılmaktadır.

Hz. Muhammed’in hayatı ve çalışmaları, bugün Batı’nın merkeze alınarak yapılan medeniyet ve çağ taksimatının yanlış olduğunu ortaya koymaktadır. O, hem vahyi alan hem de onu hayata geçiren bir model olarak insanlık tarihinde önemli bir dönüşüm yapmıştır. Bu dönüşüm, aslında dünyanın çehresini değiştiren büyük bir medeniyet projesi olmuştur.

Çünkü İslam dininin kurucu ve uygulayıcı ideal bir model örneği olan Hz. Muhammed’in teorik ve pratik olarak dünyaya verdiği mesaj ve ilkeleri dünya tarihi için hem en büyük bir inkılâp olmuş hem de insanı önceleyen bir medeniyetin temellerini atmıştır. Hz. Muhammed’in ortaya koyduğu medeniyette insana değer verilmiş, onun tanınması ve özgürce yaşaması sağlanmıştır. Bu bağlamda Hz. Peygamber, misyonu, vizyonu ve geniş ufkuyla insanlığı, insan hakları ihlallerinden, kölelikten, zulümden kurtarıp, insan onuru çerçevesinde barış ve güven ortamında bir hayata yönlendirmiştir.

Aslında Hz. Muhammed, Yüce Yaratıcının gözetimi ve denetimi çerçevesinde kendisine bildirilen ve tavsiye edilen bir insan ve toplum modelini oluşturmaya çalışmıştır. Dolayısıyla İslam dini, Hz. Peygamber’in şahsında hayata yansımış ve O’nun örnekliğiyle diğer insanlara tebliğ edilmeye çalışılmıştır.

Durum böyleyken bir Müslüman’ın, düşmanla savaşıyorum zannıyla cephe ve hedef gözetmeksizin savaş halinde olmayan ülkelerde bile şiddet ve teröre başvurmasını, hangi din, mezhep ve ırka mensup olursa olsun masum sivilleri öldürmesini, din kardeşlerinin ve soydaşlarının ölümüne sebep olmasını anlayışla karşılamak ve bunun İslam’a uygun olduğunu söylemek mümkün değildir.

İslam’ın bu konudaki emirleri iyi anlaşılmadığı takdirde, onun, milletin ve memleketin korunması için getirdiği farz bir görev olan cihad, cinayet haline gelebilir. Açıktır ki bir Müslüman’ın, suçsuz Müslümanları ve kendisiyle savaşmayan masum insanları öldürmesi fitneden başka bir şey değildir. Fitne ise Kur’an-ı Kerim’de şiddetle yasaklanmıştır.

Netice itibariyle diyoruz ki, dünyadaki büyük insanlardan hiçbirisi Hz. Muhammed kadar iftira ve hakarete maruz kalmamıştır. Eğer O, samimi, doğru, hoşgörülü ve barışçıl olmasaydı, o kadar insanları etrafına toplayıp, başarılı olması mümkün müydü? Onun ortaya koyduğu ilkeler ve insana verdiği değerden dolayı, o hem bir çağın başlatıcısı hem de gerçek bir medeniyetin kurucusu kabul edilmelidir.

 

Kaynakça: FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi – Barış’ın İslam’ın Temel Kaynakları ve İslam Tarihi’ndeki Yeri – Yasin Yılmaz

Yorum yapın