Osmanlı Devleti’nde Darbeler – 1876 Darbesi II. Abdülhamid’in Tahta Çıkışı

Osmanlı tarihinde isyanların önemli bir yeri olmakla birlikte XIX. yüzyıla kadar yaşanan isyanlar, hanedanın değiştirilmesine yönelik bir halk hareketi olmamıştır. Buna rağmen bu isyanların bazılarında hükümdar ya tahtını ya da hayatını kaybetmiştir.

XIX. yüzyıldan itibaren ise devlet kademelerindeki değişim, Avrupa’da eğitim almış devlet adamlarıyla bazı aydınların tutumu ve özellikle de Avrupa’daki siyasi akımların etkisi, rejimi hedef alan gelişmelere neden olmuştur.

1876 Darbesi

Genel anlamda darbe, ordunun ya da devlet içindeki siyasi elitle­rin örtük ve yasadışı yöntemlerle mevcut hükûmeti değiştirmesi olarak tanımlanır. 1876 Darbesi’ni önemli kılan ise Osmanlı Türk tarihinde darbe tanımlamasına uyan ilk siyasi hareket olmasıdır. Osmanlı Devleti’nin toplum yapısı burjuvazi tarzı kurumları üret­meye uygun olmadığı gibi reformları yapan devlet adamlarının da halkın yönetime katılması gibi bir amacı olmamıştır.

Parlamentolu meşruti bir yönetim kurulması fikrini dile getirmeye başla­yan Tanzimat Dönemi aydınları, Batı uygarlığının üstünlüğünü, halkın sahip olduğu geniş hürriyetlere ve parlamentolu demok­ratik siyasi rejimlere bağlamıştır.

Osmanlı idarecileri ise meşruti sisteme inanmamış ve yapılan yeniliklerde merkezî otoritenin güçlendirilmesini ön planda tutmuştur. Batı’yı örnek alarak yapılan yenilikler; aydınlar tarafından yeterli bulunmamış, siyasi rejimin değişmesi ve devlet otoritesinin sınırlandırılması tek yol olarak görülmüştür.

İdareciler, Osmanlı Devleti gibi çok uluslu bir devlette bu tür bir girişimin bölünmelere neden olacağını düşündükleri için parlamentolu meşruti rejime sıcak bakmamıştır. Ancak Sultan Abdülaziz’in sert mizacı ve otoriter yapısı, aydınların parlamentolu rejim taleplerini daha da artırmıştır.

Sultan Abdülaziz (Topkapı Sarayı Müzesi)
Sultan Abdülaziz (Topkapı Sarayı Müzesi)

BİLİYOR MUSUNUZ?

Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın kardeşi olan Mustafa Fazıl Paşa, veraset kanununda yapılan değişiklik sonucu hidivlik hakkını kaybettiği için Sultan Abdülaziz’e ve Sadrazam Fuat Paşa’ya düşmanlık beslemiştir. Padişah ve sadrazamla yakınlık kurmuş ancak bu hakkı geri alamamıştır. Bunun üzerine de hürriyet ve meşrutiyet fikirlerini desteklemek suretiyle hidivliği ele geçirmenin yollarını aramıştır.

Başlangıçta fikir yoluyla mücadele eden meşrutiyet yanlıları, ba­şarılı olamayınca “Yeni Osmanlılar” adıyla gizli bir cemiyet kur­muştur. Bu cemiyet, Batı’da eğitim görmüş meşrutiyet yanlısı, genç bürokrat ve aydınlar arasında büyük ilgi görmüş ve cemiyete devlet adamlarından da katılanlar olmuştur. Mısırlı Prens Mustafa Fazıl Paşa, cemiyeti maddi olarak desteklemiştir.

Yeni Osmanlılar, meşruti sisteme geçmek için padişahla bir görüş­me yapmayı düşünmüşlerse de 1867’de yaptıkları toplantıda ihtilal hareketine girişmeye karar vermişlerdir. Kırk kişilik bir fedai grubu ile Osmanlı Devleti’nin yönetim merkezi olan Bâbıâli’yi basmayı ve Sadrazam Âli Paşa ile taraftarlarını ortadan kaldırarak Mahmud Nedim Paşa’yı sadrazamlığa getirmeyi planlamışlardır.

Bu girişimi haber alan Âli Paşa, cemiyet üyelerinin bazılarını tutuklamış bazı üyeler de yurt dışına kaçmıştır. Ziya Paşa ve Namık Kemal gibi cemiyetin önemli kişileri ise çeşitli memuriyetler bahane edilerek İstanbul’dan uzaklaştırılmıştır. Avrupa’daki sürgün hayatlarında Ziya Paşa ve Namık Kemal çok yakın iki mesai arkadaşı olmuşlar ve diğer aydınlar gibi meşrutiyet mücadelesini sürdürmüşlerdir. 1871’de Sadrazam Âli Paşa’nın ölümü üzerine de aydınların çoğu İstanbul’a dönmüştür.

Osmanlı Devleti’nin geleneksel merkezî idaresine karşı ilk örgütlü muhalefeti başlatan Yeni Osmanlılar, toplumun hiçbir kesiminin tam olarak desteğini kazanamamıştır. Üstelik kendi aralarında da bir beraberlik kuramamış ve Mustafa Fazıl Paşa’nın maddi deste­ğini çekmesiyle de hareket dağılmıştır.

Keçecizade Mehmet Fuat Paşa (Gravür)
Keçecizade Mehmet Fuat Paşa (Gravür)

BİLİYOR MUSUNUZ?

Mustafa Reşit Paşa ile başlayıp Keçecizade Mehmet Fuat Paşa ve Âli Paşa ile süren “Tanzimat Paşaları Dönemi”, Âli Paşa’nın vefatı ile sona ermiştir. Tanzimat’ın bu üç paşasının döneminde padişah ile Bâbıâli arasındaki ilişkilerde, Bâbıâli daha ağır basmıştır. Bunda Sultan Abdülmecid’in padişahlığı döneminde, paşalardan halk için gelen talepleri geri çevir­memesinin büyük payı vardır.

Abdülmecid’e göre daha sert bir mizaca sahip olan Sultan Abdülaziz fikir ve siyaset akımlarıyla ilgilenmemiş; ordunun, donan­manın ve demiryollarının geliştirilmesi için uğraşmıştır. Fuat Paşa ve Âli Paşa’yı ölümlerine kadar devlet idaresinde tutan Abdülaziz, onların ölümünden sonra iktidarı tam olarak eline almıştır. Sultan Abdülaziz, her alanda egemen olmak amacıyla sözünden çıkmayacağını düşündüğü Mahmud Nedim Paşa’yı sadrazamlığa getirmiş ve meşrutiyete taraftar olan yöneticileri tek tek görev­lerinden uzaklaştırmıştır.

Mahmud Nedim Paşa’nın 11 ay süren ilk sadrazamlığında beş serasker, dört bahriye nazırı, dört adliye nazırı, altı tophane müşiri, beş sadaret müsteşarı ve altı serasker müsteşarı değişmiştir. Bu dönemde görevinden alınan devlet adamları, padişahı tahttan indirmenin yollarını aramaya başlamıştır. Bunlardan biri de se­raskerlik görevinden alınan Hüseyin Avni Paşa’dır.

Mahmud Nedim Paşa; ıslahatçı devlet adamlarının yanında, orduyu yenileştirmek için Avrupa’dan getirilen uzmanların da görevlerine son vermiştir. Okullardan Fransızca kaldırılmış ve dış politikada Rusya’ya yaklaşılmıştır. Bu yakınlaşma Batılı ülkeler kadar Müs­lüman halkı da rahatsız etmiş ve yoğun tepkiler üzerine padişah, Mahmud Nedim Paşa’yı 1872’de görevden almıştır.

Sultan Abdülaziz ile reform taraftarlarının uzlaşmaz tutumu iç politikada yaşanan gerginlikleri çatışma noktasına getirmiştir. Dış politikada ise devletin Ruslara yaklaşması, Hersek İsyanı, Bulgar İhtilali gibi gelişmeler; Avrupalı devletlerin Osmanlı Devleti aley­hine dönmesine sebep olmuştur. 1875’te ikinci kez sadrazam olan Mahmud Nedim Paşa’nın muhalifleri, bu gelişmeleri fırsat bilmiş ve onu sadrazamlıktan uzaklaştırmak istemiştir.

Sultan Abdülaziz’in bunu kabul etmemesi üzerine henüz hükûmeti düşürecek siyasi etkiye sahip olmayan meşrutiyet yanlısı Yeni Osmanlılar, medrese öğrencilerini ayaklandırmıştır. 11 Mayıs 1876 günü Fatih, Süleymaniye ve Bayezid medreselerinin talebeleri şeyhülislamın ve sadrazamın azledilmesini isteyerek isyan etmiştir.

Üç gün sü­ren isyan sonucunda Sultan Abdülaziz, Mütercim Rüştü Paşa’yı sadrazamlığa getirmek zorunda kalmıştır. Hüseyin Avni Paşa se­raskerliğe, Mithat Paşa da devlet şurası başkanlığına atanmıştır. Sultan Abdülaziz tahtta olduğu sürece kendi geleceklerini sağlama alamayacaklarını anlayan bu paşalar, sultanı tahttan indirmek ve hatta öldürmek için fırsat kollamaya başlamıştır.

Askerlerin pa­dişaha bağlı olduğunu bilen Hüseyin Avni Paşa, ayrıntılı bir darbe planı hazırlayarak V. Murad’ı tahta geçirmek istemiştir. Padişaha yapılacak bir saldırıyı önleyecekleri gerekçesiyle aldatılan asker­lerin, 30 Mayıs 1876 günü sarayı kuşatmaları sağlanmış ve Sultan Abdülaziz tahttan indirilerek yerine V. Murad tahda çıkartılmıştır.

Sultan Abdülaziz’i tahttan indirmeyi kafasına koyan Hüseyin Avni Paşa, bu darbeyi 63 kişilik bir cuntacı ile gerçekleştirmiş ve askerler tarafından fark edilmesi hâlinde planın başarısız olabileceğini düşünerek darbe gecesine kadar en yakınlarından bile planını gizlemiştir.

V. Murad
V. Murad

BİLİYOR MUSUNUZ?

Sultan Abdülaziz, devlet adamlarınca görevden alınan ilk pa­dişahtır. Ancak bu sonucu ortaya çıkartan asıl güç, hareketin gerçek amacından habersiz olarak istismar edilen askerler olmuştur. Türk siyasi hayatında bu gücü bilenler, orduyu bu amaçla kullanmış ve ordunun fiilen rol almadığı hiçbir darbe girişimi başarılı olamamıştır.

Sultan Abdülaziz’i tahttan indirdikten sonra V. Murad’ı tahda çıkar­tanlar, 1876 darbesini yapanlar meşrutiyeti ilan etmek konusunda anlaşmazlığa düşmüştür. Mithat Paşa en kısa zamanda meşrutiyet idaresine geçilmesini istemiş, aydınlar ve Batı kamuoyu da onu desteklemiştir. Fakat Sadrazam Mehmet Rüştü Paşa ve bazı dev­let adamları, millete siyasi haklar vermenin zararlı olacağına ve Meşrutiyet idaresinin uygulanamayacağına inanmıştır. Serasker Hüseyin Avni Paşa ise siyasi yapının eskisi gibi bırakılmasından ve gerektiğinde şiddet kullanılmasından yana olmuştur.

Meşrutiyetin ilanı konusunda tartışmalar sürerken Sultan Abdülaziz’in şüpheli ölümü, devlet işlerini karıştırmıştır. Sultanın bi­leklerini keserek intihar ettiği resmen ilan edilse de kimse buna inanmamıştır. Padişahın öldürüldüğü kanaatine sahip olanlar, bu konuda Hüseyin Avni Paşa’dan şüphelenmiştir.

Sultan Abdülaziz’in ölümünden bir süre sonra Çerkez Hasan adında bir yüzbaşı, Mithat Paşa’nın konağındaki vekiller heyeti toplantısını basarak Sadrazam Hüseyin Avni Paşa’yı öldürmüştür.

Sultan Abdülaziz’in ölümünden sonra yaşanan Çerkez Hasan hadi­sesi ile devlette sıkıntılar artmıştır. Bu dönemde hürriyet ve meş­rutiyet adına hiçbir adım atılmadığı gibi siyasette bir belirsizlik başlamıştır. Ayrıca V. Murad’ın rahatsızlığı artmış ve Avrupa’dan getirilen hekimler, padişahın hastalığının tam olarak iyileşeme­yeceğine dair rapor vermiştir. Bu belirsizlik ortamında Abdülhamid, devlet ileri gelenlerine tahta çıkarıldığı takdirde anayasalı bir meşruti idareye geçeceğini bildirmiştir. Bunun üzerine Mithat Paşa, II. Abdülhamid ile bir görüşme yapmıştır. Görüşme sonrasında 31 Ağustos 1876 günü “daimî cinneti” olduğuna dair bir fetva ile

V. Murad tahttan indirilerek yerine II. Abdülhamid padişah olmuştur.

II. Abdülhamid .
II. Abdülhamid

BİLİYOR MUSUNUZ?

V. Murad’ı yeniden tahta geçirmek isteyen Ali Suavi, 20 Mayıs 1878’de Rumeli göçmenleriyle Çırağan Sarayı’nı basmıştır. Tarihe Çırağan Vakası olarak geçen bu olayda Yedisekiz Hasan Paşa, Ali Suavi’yi öldürmüş ve baskın başarısız olmuştur.

Yorum yapın