Osmanlı Devleti’nde Demokratikleşme Hareketleri – Üç Tarz-ı Siyaset

Avrupa’da ulus devlet, halk egemenliği, modernizm ve sekülerizm gibi gelişmeler; din ve töre temelli değerlerin yerine insan aklını ve bilimin ürünü olan değerlerin konulmasını sağlamıştır. Ulus devletler, kendi halklarını dil ve ülkü birliğine sahip bir “ulus” hâ­line getirmek ve “millî kültür” inşa etmek için çalışmıştır.

Ulus devlet modelinin öncüsü ve başarılı bir örneği olan Fransa, onlarca etnik grubu aynı dili konuşan ortak duygu ve düşüncele­re sahip bir millet hâline getirmeyi başarmıştır. Bununla beraber XIX. yüzyılda Fransa’da; Panslavizm, Pangermanizm gibi pek çok ulusal akım ortaya çıkmıştır.

Avrupa’da yaşanan bu gelişmelerin Osmanlı Devleti’ne de yansı­maları olmuştur. Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında ülke par­çalanmaya doğru giderken kötü gidişi önlemek amacıyla birtakım kurtuluş çareleri ortaya atılmıştır. Osmanlı Devleti’nde merkezî idarenin ve düşünce adamlarının, devletin dağılmasını önlemek için siyasi ve toplumsal birliği koruma çabaları, farklı fikir akım­larının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu fikir akımları Üç Tarz-ı Siyaset olarak bilinmektedir.

Yusuf Akçura ve Üç Tarz-ı Siyaset

Yusuf Akçura, Türk siyasi hayatında “Üç Tarz-ı Siyaset” adlı makalesiyle meşhur olmuştur. 1904 yılında Mı­sır’da “Türk” isimli gazetede yayımlanan bu makale, Türkçülük akımının manifestosu olarak kabul edilmiştir. Akçura, bu maka­lesinde Osmanlı Devleti’nin eski gücüne tekrar kavuşabilmesi için Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük olarak adlandırdığı üç ana düşünceyi incelemiştir. Üç Tarz-ı Siyaset’te Yusuf Akçura şu konular üzerinde durmuştur: Bir Osmanlı ulusu meydana getirmek, İslamcılığa dayanan bir devlet yapısı kurmak ve ırka dayalı bir Türk siyasal ulusçuluğu meydana getirmek. (Yusuf Akçura, Üç Tarzı Siyaset, s.1-11’den düzenlenmiştir.)

Üç Tarz-ı Siyaset
Üç Tarz-ı Siyaset

Fransız İhtilali ve Napoleon Savaşları sonrasında yaygınlaşan milliyetçilik fikri, halkların yaşadıkları topraklar üzerinde kendi devletlerini kurmak için faaliyetlere girişmelerine neden olmuş­tur. Bu sebeple özellikle imparatorluklar, millî devletlere bölünme tehdidiyle karşı karşıya kalmıştır. Osmanlı Devleti’nde ise devletin parçalanma tehlikesi karşısında pek çok aydın, Osmanlıcılık fikrini savunmuştur.

Osmanlıcılık fikrine göre ırk, dil, din ve mezhep ayrımı gözetilmek­sizin Osmanlı halkları; haklar ve ödevler bakımından eşit kabul edilmiştir. Böylece ortak bir vatan kavramı etrafında bir Osman­lı ulusunun oluşturulması amaçlanmıştır. Osmanlıcılık fikrinin oluşturulma amacı devleti parçalanmaktan kurtarmak ve mevcut sınırları korumak olmuştur.

Akçura, Osmanlıcılık fikrinin Fransa’nın liberal milliyet anlayışına göre II. Mahmud Devri’nde başladığını belirtmiştir. Tanzimat Devri’nde güçlenen Osmanlıcılık söylemi, Balkan Savaşları esnasında yaşanan millî felaket ve Rumeli topraklarının tamamının elden çıkması ile kesin olarak sona ermiştir. Namık Kemal, Ahmed Midhat Efendi ve Ziya Paşa gibi aydınlar Osmanlıcılık fikrinin önemli savunucularındandır.

Namık Kemal
Namık Kemal

İslamcılık, dünyadaki Müslümanlardan bir “İslam Birliği” mey­dana getirilmesi fikri ve eylemidir. Sultan Abdülaziz zamanında Osmanlıcılık fikrinin zayıflamaya başlamasıyla ortaya çıkan İs­lamcılık fikri, Avrupalılar tarafından Panislamizm olarak da ad­landırılmıştır. Sultan II. Abdülhamid İslamcılığı fikirden eyleme dönüştürmüştür.

Onun döneminde sarayda, toplum hayatında, eğitimde ve dış siyasette İslamcılığa önem verilmiştir. Ayrıca bu dönemde, diğer İslam devletlerinde de geniş bir İslamcılık propa­gandasına girişilmiştir. Dönemin şartları gereği toplumsal alanda dine, milletlerarası alanda da hilafete daha çok vurgu yapılmaya başlanmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın başında halife tarafından ilan edilen cihat çağrısı etkili olmamıştır.

Bu savaş sırasında bazı Arap liderlerin Osmanlı’ya karşı İngilizlerin yanında yer alması, milliyetçilik fikri ve bağımsızlık düşüncesinin, İslamcılık fikrinin önüne geçtiğini göstermiştir. Sultan II. Abdülhamid ve ünlü şair Mehmet Akif Ersoy bu fikrin önemli savunucularıdır.

Mehmet Akif Ersoy
Mehmet Akif Ersoy

Türkçülük, Türk birliğini kurmayı hedef alan bir siyasi düşüncedir. Bu düşünceye göre önce Osmanlı Türklerinin, Türk olmadıkları hâlde Türkleşmiş olanların ve millî bilinçten yoksun olanların bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Daha sonra ise Asya kıtasıyla Doğu Avrupa’da yayılmış olan Türklerin birleştirilmesine geçile­rek büyük bir siyasal milliyet meydana getirilmesi amaçlanmıştır.

Türkçülük Fikrinin Güçlenmesinin Nedenleri Şunlardır:

  • Milliyetçilik hareketinin Hristiyan tebaa arasında yayılması ve bunun sonucunda isyanların çıkması,
  • Türk olmayan Müslüman toplulukların Batılı devletlerin propagandalarıyla Osmanlı Devleti’nden ayrılmaya baş­lamaları,
  • Osmanlı’nın kaybettiği topraklardaki Müslümanların Ana­dolu’ya göç etmek zorunda kalması ve bu insanların karşı karşıya kaldıkları felaketlerin uyandırdığı tepki,
  • Avrupa’nın Türkler aleyhindeki propagandaları,
  • Avrupa’ya giden Türk aydınlarının, Avrupalıların Türkler hakkındaki çalışmalarından rahatsız olmalarıdır.

Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Mehmet Emin Yurdakul, İsmail Gaspıralı ve Ahmet Ağaoğlu Türkçülük fikrinin önemli savunucularındandır. Gerek Osmanlıcılık gerek İslamcılık ve gerekse Türkçülük fikrini ortaya atan ve savunanlar, merkezî idareyi elinde bulunduranlar veya fikir adamlarıdır. Bu kişilerin ortak amacı Osmanlı Devleti’nin siyasi ve toplumsal birliğini koruyarak dağılmasını önlemektir.

BİLİYOR MUSUNUZ?

Türkçülük fikri, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile birlikte XX. yüzyılın başından itibaren güçlenmiş ve bu fikir Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da etkili olmuştur.

Yorum yapın