Osmanlı Devleti’nde Ekonomik Tedbirler

Osmanlı Devleti, Klasik Dönem’de toprağa dayalı bir ekonomik sistem uygulamıştır. Klasik Dönem’de fethedilen araziler mirî arazi şekline getirilmiş ve tahriri yapıldıktan sonra kanunname­lerle koyulacak vergiler tespit edilmiştir. Osmanlı vergi sistemi, temelde örfî ve şeri olmak üzere iki kısma ayrılmıştır.

Öşür, haraç ve cizye gibi şeri vergiler; ayni veya nakdî olarak tahsil edilmiştir. Örfî vergiler ise devletin gerekli gördükçe şeri kurallara dikkat ederek değişik zamanlarda halktan aldığı vergilerdir. Osmanlı Devleti, farklı dönemlerde uyguladığı ekonomik politikalara uy­gun olarak vergi düzenlemeleri yapmak zorunda kalmıştır. Devlet; başta savaş olmak üzere deprem, kıtlık gibi özel durumlarda da değişik isim ve miktarlarda yeni vergiler koymak zorunda kalmıştır.

XVI. yüzyıl boyunca Osmanlı Devleti’nin gelirleri, giderlerine oran­la daha fazla artmış, XVII. yüzyıldan itibaren ise bu durum tam tersine dönmüştür. Büyük ordular kurmak ve bu orduyu sürekli olarak eğitme zorunluluğu Osmanlı Devleti’nin finansal yapısını bozarken uzun ve yıpratıcı savaşlar, ekonomik sorunları daha da ağırlaştırmıştır. Girit Kuşatması’nın yirmi dört yıl sürmesi ve II. Viyana Kuşatması ile başlayıp Karlofça Antlaşması’na kadar süren on altı yıllık uzun savaş dönemi, devleti ekonomik olarak zor duruma sokmuştur.

Girit Kuşatması (Gravür)
Girit Kuşatması (Gravür)

XVII. yüzyılın başlarından itiba­ren Osmanlı Devleti’nde mali sı­kıntılarla birlikte nakit ihtiyacı­nın artması, tımar topraklarının merkezî hazineye bağlanmasına yani iltizam hâline getirilmesi­ne sebep olmuştur. İltizam top­rakları daha sonra da malikâne topraklarına dönüştürülmüştür. Genel anlamda iltizama vermek bir toprağın gelirlerinin açık artırma yoluyla bir süreliğine kiraya verilmesi anlamına gelmektedir.

Açık artırmayla iltizam hakkını alan kişiye mültezim adı verilmiştir. XVI. yüzyılın sonlarından itibaren tımar ve zeamet toprakları iltizam olarak verilmeye baş­lanmıştır. Devletin sıcak para ihtiyacını karşılayan mültezimler ise zenginleşmiş ve nüfuz sahibi olmuştur.

BİLİYOR MUSUNUZ?

Geliri dirlik olarak kimseye verilmeyen ve doğrudan merkez hazinesine aktarılan vergilere ve vergi kaynaklarına mukataa denmektedir. Tımar sisteminin uygulandığı yerlerde, merkez hazinesinin nakit ihtiyacını karşılamak için memleketin zengin vergi kaynakları, mukataa olarak ayrılmıştır.

Mukataalar, başlangıç­ta en fazla üç yıllık bir dönem için iltizama verilmiştir. Ancak merkezî hazinenin nakit ihtiyacının giderek artmasıyla devlet, mukataaları mül­tezimlere ömür boyu tahsis etmeye başlamıştır. Mukataaların ömür boyu kiralanma uygulamasına malikâne sistemi adı verilmiştir. Malikâne sis­temi ile toprağın vergi gelirlerinin miras bırakılması hakkı getirilmiştir. Bu da malikâne sahiplerine büyük güç kazandırmıştır. Büyük zenginliğe kavuşan bu gruplar, taşra yönetimin­de daha çok sorumluluk almıştır.

Mukataa arazileri
Mukataa arazileri

BİLİYOR MUSUNUZ?

Malikâne sistemi ile ekonomik olarak güçlenen kişiler, Anado­lu’da başıboş sekban, sarıca ve levent gibi askerî grupları da bünyelerine katarak ekonomik güçlerinin yanı sıra askerî güce de sahip olmuştur. XVIII. yüzyılda birçok âyan, büyük mukataa gelirleri olan bu mültezimlerin içinden çıkmıştır.

Avarız vergisi, Osmanlı Devleti’nde XVI. yüzyılın sonlarında ihtiyaç hâlinde toplanan bir vergi olarak ortaya çıkmıştır. Ancak savaşla­rın uzaması ve gelir kaynaklarının azalmasıyla bu vergi, düzenli olarak toplanmıştır. Hem Müslüman hem de gayrimüslimlerden alınan avarız vergisi, başlangıçta olağanüstü hâllerde alınsa da zamanla devamlı hâle getirilmiştir.

Osmanlı Devleti’nde salgun ya da salma olarak adlandırılan ve ilk başlarda ayni veya hizmet olarak da tahsil edilebilen avarız vergileri, XVII. yüzyıldan sonra tamamen nakdî olarak alınmaya başlanmıştır. Avarız vergileri, ar­tan hazine açıklarını kapatmada büyük bir paya sahip olmuştur.

BİLİYOR MUSUNUZ?

Avarız vergisi, avarız hanesi olarak adlandırılan birimlerden tahsil edilirdi. Avarız hanesinin gerçek hane ile ilgisi yoktur. Üç, beş, yedi, on, on beş evden oluşan bir vergi birimine avarız hanesi denirdi. Devletin tamamında geçerli standart bir avarız hanesi birimi yoktu. Her kaza için farklı ölçüler esas alınırdı.

Osmanlı Devleti’nde savaşlara bağlı ekonomik sıkıntılar nedeniyle varlıklı kişilerden imdadiyye adı altında yardımlar toplanmaya başlanmıştır. Önceleri sefer masraflarını karşılamak için koyulan ve “imdad-ı seferiyye” adı verilen bu vergi, XVIII. yüzyıl sonlarından itibaren sürekli hâle getirilmiştir.

İmdadiyye vergisinin ulemadan da toplanması kararlaştırılınca bu kesimde büyük bir tepki oluş­muş ve padişah da dâhil olmak üzere devlet ileri gelenleri sert şekilde eleştirilmiştir. Sonunda imdadiyye vergisinin ulemadan toplanmasından vazgeçilmiş ve bu verginin zengin kişilerden alınmasına karar verilmiştir. İmdadiyye vergisi, zamanla adeta bir varlık vergisine dönüşmüştür.

Yorum yapın