Asya kökenli bir kavim olan Sümerler MÖ 3500-MÖ 2000 yılları arasında Mezopotamya’da etkili olmuşlardır. Burada Ur, Uruk, Kiş, Lagaş ve Nippur gibi şehir devletlerini kuran Sümerler, önceleri siyasi birliği sağlamışsa da bu durum uzun süreli olmamıştır. Sümerler doğudan gelen Elamlılar tarafından MÖ 2000’de yıkılmıştır.
Mezopotamya’da kurulan Sümer uygarlığı bölgede kurulan ilk uygarlık olması ve diğerlerine de temel oluşturması açısından büyük öneme sahiptir. Mezopotamya’da yazı ve astronomi çalışmaları ilk defa Sümerler tarafından başlatılmıştır.

Sümerler MÖ 3200’lü yıllarda kil tabletler üzerine kazıyarak oluşturdukları çivi yazısı ile uygarlık tarihinde çok önemli bir yer edinmişlerdir. Çünkü çivi yazısı, yüzyıllar boyunca Akad, Babil, Pers, Hitit ve Urartu gibi bir çok toplum tarafından kullanılmış ve alfabe yazısına öncülük etmiştir.
Sümerlerde Mimari
Mezopotamya’da yeterince taş bulunmadığı için yapılar kerpiçten yapılmıştır. Kerpiç taş gibi dayanıklı olmadığından mimari yapıların bir çoğu günümüze kadar varlığını koruyamamıştır. Buna rağmen elde edilen bilgiler Sümerlerin kentleri koruyan kalın surlar, gösterişli sur kapıları, saraylar, tapınaklar ve evler inşa ettiklerini göstermektedir.
Sümerler kerpiçten, kalın surlarla çevirdikleri şehirlerin içinde tanrılar için tapınaklar, krallar için saraylar ve konutlar yapmıştır. Nehir taşmalarına karşı yapılmış yüksek setler üzerinde yer alan tapınak ve saraylar dikdörtgen avlunun etrafına dizilmiş çeşitli oda ve koridorlardan oluşmaktadır. Saraylarda; yönetim birimleri, odalar, özel bölümler, depolar dikdörtgen bir avlu çevresinde sıralanmıştır.
Sümerler, saray planlarının küçültülmüş şeklini uyguladıkları evlerinin üzerlerini ise ahşap çatı ile örtmüşlerdir. Kerpiçten, kalın duvarlarla yapılan ve avlunun etrafını saran odalardan oluşan evlerde pencere olmadığından cephelere yerleştirilen payelerle süsleme yapılmıştır. Odaların üstü ahşap çatı ya da tuğladan örülmüş tonoz ve kubbelerle örtülüdür.
Sümerler kalın ve yüksek kerpiç duvarların dayanıklılığını artırmak için yapıların dış taraflarına destek duvarları (payanda) örmüşlerdir. Duvar yüzeyleri ise bazen boya ve sırlı tuğlalarla bazen de pişmiş toprak, mozaik veya madenî levhalarla kaplanarak süslenmiştir.

Sümer mimarisinin en önemli yapı türü ziggurat (kule tapınak) denilen tapınaklardır. Çoğunlukla kerpiçten yapılan zigguratlar üst üste yerleştirilmiş, gittikçe küçülen taraçalardan oluşan ve yukarı doğru yükselen bir mimariye sahiptir. Zigguratlarda katlar birbirine merdiven veya rampalarla bağlanmış, en üst katta ise kutsal eşyaların konulduğu ve tanrılara sunulan kurbanların kesimi için yapılmış masaya benzeyen sunağın bulunduğu bir oda yer almaktadır.
Sümerler astronomi ile de yakından ilgilenmiş oldukları için zigguratlar dinsel amaçların dışında, gözlemevi olarak da kullanılmıştır. Sümer zigguratlarının en güzel örneklerinden birisi bugün Irak’ın Nasiriyah (Ur) kenti yakınlarında bulunan ve Ay tanrısı Nanna’nın adına MÖ 2000’lerde yapılan büyük Ur (Nanna) Zigguratı’dır. Zaman içinde büyük oranda tahrip olan tapınak MÖ 6. yüzyılda, Babilliler tarafından restore edilmiştir.
Sümerlerde mezar mimarisi, çevresindeki diğer uygarlıkların aksine gelişmemiştir. Az sayıda bulunan ve bilinen en eski kubbe örneğinin uygulandığı Sümer mezarları, dikdörtgen odalar şeklindedir.

Sümerlerde Heykel ve Kabartma Sanatı
Heykeller ve kabartmalar Sümer sanatının en etkileyici ürünlerindendir. Kireç taşı, diyorit ve mermerden yapılan Sümer heykellerinin temaları genellikle tanrılar, krallar, devlet adamları ve kentlerin önde gelen kişileridir. Sümer heykel ve kabartmalarında krallara tanrılardan daha fazla yer verildiği görülür.

Günümüze kadar gelen heykellerin çoğu altın ve gümüş gibi madenlerden yapılmış olanlardır. Sümer heykellerinde ayakta duran ve hantal gövdeli figürler genellikle hareketsiz, ağır ve dinsel niteliktedir. Heykellerin üzerinde sağ omzu açıkta bırakan ve tek parçadan oluşan bir elbise bulunmaktadır. Eller ise ibadet pozisyonunda göğsün üstünde birleştirilmiştir.
Vücut formları orantısızdır ve sanatçı kendisine göre önemli gördüğü yerleri (baş, omuzlar, kollar, eller) daha büyük olarak işlemiştir. İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunan Kral Lugaldalu Heykeli ile Kral Gudea ve İri Gözlü Sümer Heykeli bu özellikleri en iyi yansıtan eserlerdendir.

Sümerler, tapınak duvarlarını süslerken kabartmalarda genellikle kral ve tanrı tasvirleri, dinî törenler, savaşlar, av sahneleri, dönemin siyasi olayları ve kutsal varlıkların betimlemelerine yer vermişlerdir. Bu örnekler, tapınakların ve sarayların duvarlarında, vazoların, mühürlerin üstünde ve adak levhalarında da görülmektedir.
Taş üzerine yapılan kabartmalarda baş, göğüs ve bacaklar profilden; göz, omuz ve eller cepheden tasvir edilirken saç ve elbiseler özenle işlenmiştir. Heykellerde olduğu gibi sanatçının önemli gördüğü figürler diğerlerine göre daha büyük yapılmıştır. Oval çizgilerle çevrili iri gözler kabartmaların en belirgin özelliğidir.
Kabartmaların en tanınmışı ön yüzünde Sümer ordusunun düşmanı yenmesi ve düşman askerlerinin akbabalar tarafından parçalanmasını işleyen Akbabalar Steli’dir. Arka tarafında ise zaferden sonra düzenlenen dinsel bir törenin canlandırıldığı stel, tarihî belge niteliğindedir.
