Sanayi Devrimi ile birlikte Avrupalı devletler yüksek kapasiteli, ucuz maliyetli ve güvenli bir taşıma sistemine ihtiyaç duymuştur. Bu nedenle XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren Avrupa’da yol ve kanal inşası gelişmiştir. Yapılan bu yollar ve kanallar sayesinde hem insanlar hem de ürünler daha süratli ve daha ucuza taşınmıştır.
XIX. yüzyılda kapitalist devletler, hammadde ve pazarlara kolay ulaşabilmek için yeni bir ulaştırma aracı olan treni icat etmiştir. Buhar gücünün ulaşımda kullanılmasıyla ortaya çıkan tren ve demiryolu ağı, kapitalist devletlerin etkinliğini ve gücünü artırmıştır.

Avrupa’da ilk başarılı demiryolu 1830’da İngiltere’de açılmış ve kısa sürede bu ülkenin önemli şehirleri demiryoluyla birbirine bağlanmıştır. 1870’lere gelindiğinde Batı Avrupa, oldukça sık bir demiryolu ağı ile kaplanmıştır. Zamanla bu yeni teknolojinin emniyeti artırılmış, sürati ve taşıma kapasitesi yükseltilmiştir. Limanlar; demiryolu ile iç bölgelere bağlanarak buğday, kömür, demir gibi ağır ve hacimli mallar daha ucuz ve daha hızlı bir şekilde taşınmıştır.
Osmanlı Devleti’nde ilk demiryolu girişimleri, Islahat Fermanı’nın yabancı sermayeye imkân tanımasıyla gerçekleşmiştir. Osmanlılardan demiryolu imtiyazı alan İngiliz girişimciler, 1867’de 130 km uzunluğundaki İzmir-Aydın hattını inşa etmiştir. Daha sonra yeni sözleşmelerLe uzatıLan bu demiryolunun 1914’te toplam uzunluğu 610 km’yi bulmuştur.
Osmanlı Devleti’nde demiryolu faaliyetleri; yapım maliyetinin yüksek olması, sermaye ve kaynak yetersizliği gibi güçlükler nedeniyle istenilen düzeyde olmamıştır. Bu nedenlerle demiryolu inşası ve işletilmesi bir imtiyaz olarak yabancı şirketlere verilmiştir. Bu durumda Osmanlı Devleti, demiryolu yapımını kapitalist devletlerin ekonomik, siyasi ve askerî çıkarlarına göre ele almak durumunda kalmıştır.
Osmanlı Devleti’nde demiryolu yapımı Abdülmecid, Abdülaziz ve özellikle II. Abdülhamid’in politikalarından biri olmuştur. II. Abdülhamid, Osmanlı Devleti’nin tüm demiryolu ağının yaklaşık %73’ünü inşa ettirmiştir.

BİLİYOR MUSUNUZ?Hicaz Demiryolu hattının, 1.500 km’lik kısmı finansmanıyla, inşaatıyla ve tasarımıyla İslam dünyasından toplanan bağışlarla Sultan II. Abdülhamid Dönemi’nde yapılan yerli bir girişimdir. |
Osmanlı devlet yöneticileri; demiryolu yatırımlarıyla merkezî devlet otoritesinin ülkenin uzak bölgelerine kadar ulaştırılmasını, iç güvenliğin sağlanmasını, tarımsal vergilerin toplanmasını, savaş dönemlerinde cepheye asker ve malzeme sevk edilmesini amaçlamıştır.
Ayrıca ülkeyi boydan boya kat edecek bir demiryolu ağı, Osmanlı egemenliğini içten ve dıştan gelecek tehlikelere karşı da güvenlik altına alacaktır. İsyan bölgelerine kısa sürede ulaşılabilecek ve devletin otoritesini sarsan isyanlar önlenebilecektir.
Osmanlı Devleti’nde işletmeye açılan demiryolları sayesinde askerî birliklerin taşınması hızlanmış, isyan ve savaşlarda kolaylıklar sağlanmıştır. İnşa edilen demiryolları; Dömeke Savaşı’nda, Balkan Savaşlarında ve I. Dünya Savaşı’nda faydalı olmuştur.

XIX. yüzyılda Avrupa’da haberleşme alanında da önemli gelişmeler yaşanmıştır. İlk olarak düzenli posta hizmetleri kurulmuş ve 1844’te telgrafın icat edilmesiyle Avrupa’daki büyük şehirler, haberleşme ağıyla da birbirine bağlanmıştır. Osmanlı Devleti’nde telgraf hattı ilk kez 1855’te kurulmuş ve bu hat İstanbul’u Avrupa’ya bağlamıştır.
Kısa sürede telgraf, Osmanlı yöneticileri tarafından benimsenen başlıca teknolojik gelişmelerden biri olmuştur. Padişahlar, telgrafı birbirinden uzakta olan vilayetler üzerinde bir denetim aracı olarak kullanmıştır. Böylece devletin merkezî otoritesi ülke genelinde sağlanmaya çalışılmıştır.
XIX. Yüzyılda Ulus Devlet ve Vatandaş
Ulus devlet anlayışı, 1648 yılında imzalanan Westphalia Antlaşması’ndan sonra yaşanan gelişmelerin sonucunda ortaya çıkan bir olgudur. Avrupa’da bu devlet anlayışı XVIII. yüzyılın ilk yarısında önce İngiltere’de daha sonra XIX. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmıştır.
Ulus devletler, modernleşme süreciyle birlikte iktidara tek başına hâkim olmaya başlamıştır. Millî birlik unsurunun ön plana çıktığı bu devlet anlayışında, ulus ile devlet eşdeğer olarak kabul edilmiştir. Bu devlet anlayışının devam ettirilmesinde okul ve ordu ön plana çıkan iki kurum olmuştur.