Rönesans Dönemi’nde yaşanan bilimsel ve kültürel gelişmeler sayesinde Batı dünyası, XVIII. yüzyılda Aydınlanma Dönemi’ne girmiştir. Bu dönemde ortaya çıkan Aydınlanma düşüncesi, bireyin özgürlüğünü esas alan bir felsefe hareketidir.
Aydınlanma; Avrupa’da ilk olarak İngiltere’de toplumsal değişimle başlamış, Fransa’da özgürlük hareketine dönüşmüş ve Almanya’da da felsefi temelleri atılmıştır. Böylece Aydınlanma düşüncesi, tüm dünyayı etkileyecek bir modernleşme hareketi hâline gelmiştir.

Aydınlanma düşüncesinin ortaya çıkışında; Copernicus (Kopernik), Machiavelli (Makyavel), Thomas Moore (Tamıs Mur), Immanuel Kant (İmanuel Kant) ve Jean Jacques Rousseau (Jan Jak Russo) gibi düşünür ve bilim insanlarının fikir ve eserleri önemli rol oynamıştır. Bu düşünürler, eserleriyle burjuvazinin siyasal iktidarını meşrulaştırmıştır.
Copernicus, Güneş Sistemi’ni keşfetmiş, Dünya’nın yuvarlak olduğunu ve Güneş’in etrafında döndüğünü ispatlamış ve teorisini 1543’te yayımlamıştır. Copernicus, bu teorisiyle kilise tarafından dogma hâline getirilen Aristo ve Batlamyus’un öğretilerine karşı çıkmıştır. Bu sebeple Copernicus’un yeni teorisi, modern bilimsel devrimin başlangıcı sayılmıştır. Özgür düşünce için aklı ve deneyi ön plana alan Copernicus’un fikirleri, Rönesans sürecinde gelişmiş ve Aydınlanma Çağı’nda olgunlaşmıştır.

XVI. yüzyılda eserler veren Machiavelli Aydınlanma Dönemi’nde yeni toplumun ve yeni devletin şekillenmesine yardımcı olmuştur. “Hükümdar” adlı kitabında Machiavelli, İtalya’da siyasi birliğin ancak güçlü bir hükümdarla sağlanabileceği fikrini ortaya atmıştır. “Hükümdarın önünde onu sınırlayacak hiçbir engel olmamalıdır.” diyen Machiavelli; din ve ahlak kurallarının bile hükümdarı durdurmaması gerektiğini ileri sürmüştür.
Machiavelli, bir yandan siyaseti din kurallarından ayırarak laikleştirmiş bir yandan da dini, devletin denetimine alarak iktidarın bir aracı hâline getirmeye çalışmıştır. Ona göre esas olan devletin birliğinin sağlanmasıdır.
Thomas Moore, İngiltere’de sanayileşmenin getirdiği sorunlardan etkilenerek “Ütopya” adlı eserini kaleme almıştır. Eserinde özel mülkiyetin bulunmadığı bir devleti hayal eden ve anlatan Moore, İngiltere’deki toplum düzenini ve adalet sistemini eleştirmiştir. Ütopya’da herkes devlet için üretir ve para geçerli değildir. Üretilenlerden herkes ihtiyacı kadar alır. Moore, insanların bu şekilde mutlu olabileceklerini düşünerek ütopik bir düzen hayal etmiştir.

Aydınlanma düşüncesini felsefi temellere oturtan kişi Immanuel Kant‘tır. XVIII. yüzyılda “Aklını kendin kullanma cesaretini göster.” diyen Alman Filozof Kant, aydınlanmanın parolası olan bu sözüyle insanın aklını başkasının kılavuzluğuna bırakmaması gerektiği üzerinde durmuştur. Ön yargılarından, dinsel inançlarından ve skolastik düşünceden kurtulan insan, aklını kullanarak yeni bir toplum inşa etme sürecine girmiştir.
XVIII. yüzyılda yaşayan Jean Jacques Rousseau da halkın iktidarını, her alanda eşitliğini ve mutlak demokrasiyi savunan bir düşünürdü. Rousseau’ya göre doğal yaşamında bir birey olarak özgür ve eşit olan insan, toplumsal yaşamda eşitlik ve özgürlüğü kaybedebilirdi. Bu sebeple Rousseau, insanların toplum içinde de özgür ve eşit yaşamaları için bir sistem geliştirdi.
Bu sistemde toplumun bir araya gelerek düzen içinde yaşaması için bir “sözleşme” oluşturacağını öne süren Rousseau’ya göre devlet, halkın egemenliği ile yükseldiğinde meşru olacaktı. Rousseau’nun bu düşüncesi; kan soyluluğuna bağlı ayrıcalıkların ortadan kaldırılması, mutlak monarşik yönetimlerin sona ermesi anlamına geliyordu. Böylece zaten ekonomik güce sahip bulunan burjuvazi, hukuki ayrıcalıkların kaldırılmasıyla siyasi yapıda da güç sağlayabilecekti.

bilgi yanlışı var, Copernicus malatyada doğmuş bir kayısıcıdır. lütfen düzeltin