Yeryüzünde birbirinden farklı, onlarca kültür bulunmaktadır ve bu durum doğaldır. Kültür; insan topluluklarının giyim-kuşam, yeme-içme, eğlenme, dinî ve millî ritüeller, gündelik yaşam, olaylara verilen tepkiler, ortak dostlar ve düşmanlar, ortak tarih gibi birbirine benzer unsurların yüzlerce yıl tekrarlanmasıyla oluşur. Bu anlamda her toplumun kültürünün kendine özgü olduğu söylenebilir.
Kültürler, kendi içinde bölgesel, etnik ve dinîfarklılıklar içerse de milletlerin birlik ve bütünlüğünü sağlayan en önemli etkendir. Ancak toplulukları tek bir millet hâline getirip birleştirmeye kadir olan kültür, milletlerin farklı görüş, çıkar ve gelecek idealleri nedeniyle çatışmalarına da yol açabilmektedir: Soykırım, asimilasyon, dışlama ve savaşlar… Peki, kültürlerin bir arada yaşayabilmesi için ne yapılabilir? Yerel kültürlerdeki evrensel değerler ve hoşgörü geliştirilemez mi?
Yukarıdaki harita, medeniyetler çatışması iddiasını ortaya koyan siyaset bilimci Samuel Huntington’a göre yaşayan medeniyetleri göstermektedir. Dünya siyasetindeki bazı gelişmeler, bir yandan kültür olgusuna ve özellikle din araştırmalarına ilgiyi artırmış, diğer yandan etnik çatışmalarla birlikte 2000’li yılların başında “medeniyetler çatışması” kavramını uluslararası gündeme taşımıştır.
En genel anlamıyla medeniyetler çatışması, içinde yaşadığımız dünyanın giderek etnik, dinî, dilsel ve dinsel kimlikler arasında, aslında “Müslüman Doğu Kültürleri” ile “Hristiyan Batı Kültürleri” arasındaki çatışmalar tarafından şekillendirileceğini söyler (Kaynak: Fuat Keyman, Medeniyetler Çatışmasından Medeniyetler İttifakına, s. 2).
Kültürel farklılıkları tümüyle veya kesin olarak ortadan kaldırmanın mümkün olmadığını gösteren birçok savaş yaşadı dünya. Soykırımlara rağmen, farklı etnik yapılar varlığını devam ettiriyor. Dünya; dansları, düğün ve cenaze törenleri, giyim kuşamları, sanat ve el sanatları, millî sporları, müziği ve çalgı aletleri, kutsal simgeleri, örf ve adetleri, selamlaşma biçimleri, doğal zenginlikleri, aile yaşantıları, oyunları, dilleri, dinleri, masalları, hikâyeleri, destanları farklı olan kültürlerle rengârenktir.
İnsanların topluluk olarak birlikte yaşamasını kolaylaştıran kültür, bireyler tarafından edinilmezse bireylerde yabancılaşma duygusu ortaya çıkabilir. İçinde yaşadığı topluma yabancılaşan birey, kendini o toplumun bir üyesi olarak görmemeye başladığında kimlik bunalımı yaşayabilir.
Kültürün, bu yüzden yeni kuşaklara aktarılması hayati görünmektedir. Bu durum bireyi, hem kendi kültürünün bütünleştirici değerlerini tanımaya hem de başka kültürlere karşı saygılı ve hoşgörülü olmaya davet eder. Kültür, nesiller boyunca yinelenen ritüellerde kendini gösterir.
Bireyler, kültürel ritüellere katıldıklarında yardımlaşma, dayanışma, üzüntü ve sevincin paylaşılması, saygı gösterme ve saygı görme, dostluk, kardeşlik, iş bölümü, iş birliği gibi değerleri yaşarlar. Bir kültürü tanımak için onu oluşturan yerel pratikler ve eserlerle karşılaşmak gerekebilir: Turizm, ticaret, sinema, müze ziyaretleri, doğa gezileri, uluslararası ekonomik iş birlikleri, eğitim ve bilim araştırmaları, göçler bize bu imkânı tanır.
MİNİ SÖZLÜK
Ritüel: Toplum ve kişiler tarafından tekrarlanan veya kutsallaştırılmış olan davranış biçimleri. Kına gecesi, kurban kesme, sünnet düğünü, selamlaşma, cenaze töreni vb.