Mimariye bağlı olarak gelişen Yunan heykel sanatı Arkaik, Geç Arkaik, Klasik ve Helenistik olmak üzere dört dönemde incelenmektedir.
Arkaik Dönem (MÖ 7-6. yy.):
Yunan heykel sanatının ilk anıtsal örneklerinin ortaya çıktığı Arkaik Dönem’de insan vücudunu oluşturan unsurlar aslına uygun biçimde şekillendirilmiştir. Dönemin serbest heykellerinde katı görünümlü ve cepheden tasvir edilen genç erkek (Kuros) ve genç kız (Kore) heykelleri önemli bir yere sahiptir.
Gerçek kişileri ve tanrıları temsil etmeyen bu heykellerin, tanrı veya tanrıçalara sunulan adaklar olduğu kabul edilmektedir. Yunan heykelleri Mısır ve Mezopotamya heykellerinde olduğu gibi cepheden ve hareketsizdir. Ancak bacak ve kolların gövdeden ayrılması, çıplak oluşları ve desteğe ihtiyaç duymamaları nedeniyle Mezopotamya ve Mısır örneklerinden ayrılır. Kore heykelleri genellikle gövdeye yapışık, kıvrımsız kalın kumaştan uzun bir giysi ile gösterilmiştir. Dudak uçları hafifçe yukarı kaldırılarak, yüze tebessüm ifadesi verilmiştir.

Heykeller frontal ve simetrik görünümleri ile Mısır heykellerini anımsatır. Delfi’deki Atlet Heykellerinde görüldüğü gibi kollar vücuda birleşmiş ve eller yumruk gibi sıkılarak vücuda yapıştırılmıştır. Heykellerde omuzlar geniş, bel ince, kalça dar, gözler iri ve badem biçimlidir. Adaleler ve saçlar belirtilmiş olmakla birlikte tam bir doğallık yansıtmaz. Baş iri, saçlar lüleler hâlinde omuzlara düşmüştür. Dönemin diğer örnekleri arasında Sisam’daki “Tanrıça Hera Heykeli” ve Atina’daki “Gülümseyen Kadın Heykeli” gösterilebilir.

Arkaik Dönem’de eserlerde ilk kez alınlık, friz, metop ve akroterlerde tanrılarla ilişkili kabartmalara yer verilmiştir. Kabartmalarla süslenmiş olduğunu bildiğimiz en erken tarihli yapı MÖ 7. yy. ortalarına tarihlenen Girit Adası’ndaki Prinias (Pirinyas) Tapınağı frizidir.
Bir süvari alayının betimlendiği kabartmalarda, atlar ve biniciler şematik ve gerçeküstü boyutları ile oldukça oransız bir görünüm sunar. MÖ 6. yüzyılın başlarında inşa edilen Korfu Artemis Tapınağı’nın (MÖ 580) alınlık kabartmalarında, Gorgo Medusa ile hayvan ve insan kabartmalarından oluşan bir sahneye yer verilmiştir.

Geç Arkaik Dönem (MÖ 525-490):
Bu dönemde kore ve kuros heykelleri, eskiye oranla daha doğal ve gerçekçi bir görünüm kazanmış olmakla birlikte, yüz ve saçlarda kalıplaşmış özellikler devam etmektedir. Genç erkek heykellerinde vücudu oluşturan unsurların oranı; eklem, kaslar ve diğer oylumlar artık insan vücudunun başarıyla aksettirilebildiğini göstermektedir.
Delfi Apollon Tapınağı’nda bulunan friz kabartmaları bu dönemde ulaşılan ileri seviyeyi göstermektedir. Karmaşık kompozisyonlarda tanrıların devlerle savaşını konu alan hareketli ve figürlü kabartmalarda derinlikli ve gerçekçi bir anlatım bulunmaktadır.

Klasik Dönem (MÖ 490-330):
MÖ 5. yüzyılın başlarından itibaren Arkaik Dönem heykellerindeki katı ve frontal duruş yerini, vücudun doğal yapısına uygun biçimlere bırakmıştır. Bu dönemde heykel sanatı teknik ve artistik özellikleriyle doruk noktasına ulaşmıştır. Klasik Dönem ile birlikte, insanlık tarihinde ilk kez insan vücudu bağımsız bir varlık ve estetik bir değer olarak kabul edilmiş ve sanatın ana objesi olmuştur.
İdeal ölçülerdeki insan vücutları ve yüz, Klasik Dönem heykeltıraşlığının başlıca özelliğidir. Baş, gövde, kollar ve bacaklarda farklı duruşlar görülmektedir. Ayrıca elbise ile vücut arasında gerçekçi bir uyum yakalanmıştır. İlk kez bu dönemde, heykeltıraşlar insan vücudunu meydana getiren uzuvların boyutları konusunda gözlem ve pratiğe dayanan ideal oranlar geliştirmişlerdir.
Tanrılar, kusursuz kabul edildiğinden, ideal fiziksel vücuda sahip genç erkekler tanrı ve sakin görünümlü zarif genç kadınlar tanrıça olarak gösterilmiştir. Bununla birlikte, yalın ve tanrısal güzelliği bozacağı düşüncesiyle yüzlerde belirli bir duyguyu ifade etmekten bilinçli olarak kaçınılmıştır.
Bu dönemde yetişen ünlü heykeltıraşlar hareket hâlindeki bir bedenin üç boyutlu görünümünü oldukça iyi gözlemlemiş ve gerçekçi bir şekilde eserlerine aktarmıştır. Böylece heykellerde ağırlığı taşıyan bacaklar ve gövdenin dengesi sağlanarak, figürün bir sonraki hareketini yansıtabilecek düzeye erişilmiştir. Bunu en açık şekilde Myron‘un (Miron) ünlü Diskopol (Disk Atan Atlet) heykelinde gözlemlemek mümkündür.
Sanatçı, ağırlığı sağ ayağı üzerine eğilmiş hâlde, elinde tuttuğu diski fırlatmak üzere olan bir atletin bu zor duruşunu başarıyla aktarmıştır. Diğer ünlü heykeltıraş Phedias (Fidyas) ise Atina Parthenon ve Olympia Zeus Tapınaklarının tanrı heykellerini yapmıştır.

Tapınaklarda heykelle beraber kabartmalara da çokça rastlanmaktadır. Aigina Aphaia Tapınağı alınlıklarındaki Troya Savaşı’nı konu alan kabartmalarda eğilme, düşme, diz çökme veya uzanma gibi farklı duruşlar başarı ile yansıtılmış, boyut ve figürler arasında tutarlı bir uyum yakalanmıştır. Yine Olympia Zeus Tapınağı’nda metoplardaki kabartmalarda ise olimpiyat oyunlarının efsanevi kahramanı Herakles tasvir edilmiştir.

Helenistik Dönem (MÖ 330-30):
Bu dönemde Yunan kültürünün, Ön Asya ve Mısır kültürlerinden etkilenmesi sanatta da köklü değişimlere neden olmuştur. Mimaride olduğu gibi heykel ve kabartmada geleneğe bağlı olmakla birlikte, konuları ve eğilimleri açısından yeniliklere açık bir sanat anlayışı görülmektedir.
Bol kıvrımlı elbiseler, vücudun farklı yönlerde zıtlık oluşturacak biçimdeki zor duruşları ve ifade, heykeltıraşlara konu olmuştur. Acı, korku, keder ve sevinç gibi ifadeler ve bu duygularla uyumlu zaman zaman abartılı hareketler heykellerde görülen özelliklerdir.

Heykeltıraşların mitolojik hikâyeler veya tarihî olaylardan esinlenmeleri ve teknik açıdan oldukça güç olan grup heykellerine karşı ilgileri yine bu dönemde ağırlık kazanmıştır. Eskiye kıyasla dinî konulardan uzaklaşılmıştır. Dönemin en ünlü sanatçılarından biri olan Lysippos, Polykleitos tarafından getirilen başın gövdeye olan 1/7 oranını, figürlere daha ince, esnek ve uzun görünüm kazandıracak biçimde 1/8’e çıkartmıştır.
Dönemin ünlü eserlerinden biri olan Bergama’daki Zeus Altarı kabartmalarında bu özellikler açıkça görülmektedir. Dönem heykeltıraşlığının diğer ünlü eseri, Laokoon ve oğullarının yılanlar tarafından öldürülüşünü tasvir eden heykel grubudur.

Rahip Laokoon ve oğullarının Apollon tarafından gönderilen yılanlarla mücadelesinde, figürlerin acı ve ıstırap dolu yüz ifadeleri, gergin vücutları ile uyum içindedir. Heykeltıraşlar tasvir edilen figürlerin kıyafetlerinin yansıtılmasında da oldukça başarılıdır.
Semadirek Adası’nda bir deniz zaferinin anısına dikilmiş olan zafer tanrıçası Nike Heykeli sanatçıların bu konuda ulaştığı yüksek teknik ve artistik düzeyi en iyi yansıtan eserlerden biridir. Bir geminin pruvasına yeni ayak basan tanrıçanın kanatları rüzgârın etkisiyle tamamen açılmış, güçlü rüzgâr ince giysisini vücuduna yapıştırmıştır.

KLASİK DÖNEM YUNAN SANATI ESERLERİ VE RÖNASANS DÖNEMİ ESERLERİ ARASINDA Kİ BİR BENZERLİK
NELERDİR