Osmanlı Devleti’nde Zorunlu Askerlik Sistemine Geçiş

II. Mahmud Dönemi’nde, Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye’nin asker sayısı yeterli düzeye ulaşmamıştır. Bunda zorunlu askerlik uygulamasına geçilememesi, yeni ordunun tam olarak teşkilatlanamaması ve savaşlarda alınan yenilgiler etkili olmuştur.

Ayrıca o dönemde devletin içinde bulunduğu siyasi durum da Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye Ordusunun gelişimini engellemiştir. Yeni ordunun yetersizlikleri nedeniyle yapılan seferberliği kaldırmak ve ücretli askerlere olan ihtiyacı azaltmak için eyaletlerde Redif-i Asâkir-i Mansûre Ordusu kurulmuştur.

1839 Tanzimat Fermanı’nda, ulus dev­let modelini andıran “muhafaza-i vatan” ifadesi yer almıştır. Bu durum askerliğin artık Osmanlı tebaasının ortak sorumlu­luğunda olduğunu göstermiştir. Tanzimat Fermanı’ndan sonra 1843 yılında çıkarılan bir kanunla askerlikte kura usulü getirilmiştir.

Böylece özel statüdeki eya­letler dışında kalan yerlerdeki Osmanlı tebaasının tamamı askerlik hizmetinden sorumlu tutulmuştur. Bununla Osmanlı Devleti’nde zorunlu askerlik sistemine geçişin yasal alt yapısı oluşturulsa da uygulamada zorunlu askerlik sistemine ancak 1909’da geçilebilmiştir.

Osmanlı Devleti’nde 1844’te yapılan bir düzenlemeyle askerlik süresi beş sene olarak belirlenmiştir. 1846’da çıkarılan bir kanunla sadece Müslümanlar askerlikle yükümlü kılınmış, gayrimüslimler zorunlu askerliğin dışında tutulmuştur. Ancak kırsalda yaşayanlar ve konar-göçer Müslüman topluluklar asker olmaya uzun süre direnmiştir. Askere alma sisteminin yürürlüğe girebilmesi için gerekli olan nüfus sayımları, birçok yerde yıllar sonra yapılabilmiştir.

1893-1897 Osmanlı nüfusunun dağılım cetveli
1893-1897 Osmanlı nüfusunun dağılım cetveli

BİLİYOR MUSUNUZ?

Osmanlı Devleti’nin 1847’de gayrimüslimleri askere alması yoğun şekilde tartışılmıştır. Fakat bu tartışmada, tebaanın bütünlüğünün nasıl sağlanacağı sorusu öne çıkmıştır. Devlet, Müslüman nüfusun azaldığını ve ordunun asker ihtiyacının karşılanamadığını belirterek gayrimüslimlerin de askerlik yü­küne ortak olması gerektiği görüşünü savunmuştur. Hristiyan cemaatler ise gençlerin askere alınmasıyla zaten kötü olan ekonomik durumların daha da kötüleşeceğini öne sürmüştür.

1856 Islahat Fermanı’yla Osmanlı tebaasının hakta ve görevde eşit olduğu ilan edilmiştir. Böylece Osmanlı Devleti’nde hukuken zorunlu askerlik sistemine geçilmiş olsa da uygulama bu karar doğrultusunda olmamıştır. Gayrimüslimlerin isteksizliği de göz önünde bulundurularak bedel-i askerî (bedel ödeyerek) yoluyla gayrimüslimlere askerlik görevinden muafiyet getirilmiştir.

Bu hak, tüm Osmanlı tebaasını kapsamış olsa da Müslümanların ödemesi gereken bedel, gayrimüslimler için öngörülenden fazla olmuştur. Ayrıca peşin olarak ödenmesi şartı da getirilmiştir. 1870 tarihinde yeni bir kanun yayınlayan Osmanlı Devleti, muvazzaf askerlik süre­sini dört yıla indirmiştir. Ticaret ve esnaflıkla uğraşanlar için bedelli askerlik uygulaması, belirli kurallara bağlanarak sürdürülmüştür.

Ahmet Cevdet Paşa’ya Göre Askerlik

Ahmet Cevdet Paşa, Osmanlı ordusunun şim­diye kadar “ya gaza ya şehadet ya da din-i mübin uğruna” sözleriyle harekete geçirildiğini, gayrimüslim askerlerle ka­rışık bir ordunun bu kavramlarla hareket ettirilemeyeceğini belirtiyordu.

Ahmet Cevdet Paşa
Ahmet Cevdet Paşa

Böyle bir orduyu Batı’daki ulus devletlerdeki gibi “vatan uğruna” diyerek harekete geçirmek gerekirdi ancak “bizde vatan denilürse askerin köylerindeki meydanlar hatırlarına gelür.” diyordu Ahmet Cevdet Paşa. Osmanlı’da “vatan” sözü uygulamaya konsa ve sonra halk arasında ka­bul görerek Avrupa’da sahip olduğu etkiye sahip olsa bile “gayret-i diniyye” kadar etkili olamayacağını belirten Ah­met Cevdet Paşa, bunun çok uzun bir zaman gerektireceğini vurguluyordu.

Bu şekilde gayrimüslimlerle Müslümanları karıştırarak oluşturulacak bir ordunun, Osmanlı toplumunun o dönemdeki gerçek koşullarıyla mümkün olmayacağının da altını çiziyordu. Bununla Ahmet Cevdet Paşa, aslında Osmanlı ordusunun varolan koşullarda ancak bir Müslüman ordusu olarak geliştirilebileceğini ileri sürüyordu. (Mehmet Hacısalihoğlu, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Zorunlu Askerlik Sistemine Geçiş Ordu-Millet Düşüncesi” s.58’den düzenlenmiştir.meb ders kitabı)

II. Abdülhamid Dönemi’nde, Almanya’dan gelen Von der Goltz (Fon Der Goltz) Paşa’nın öncülüğünde 1886 yılında yeni bir askere alma (ahz-ı asker) kanunu çıkarılmıştır. Bu kanuna göre askerlik yaşı 20 ile 40 arası olarak belirlenmiş ve askerlik süreleri de yeniden düzenlenmiştir.

Von der Goltz
Von der Goltz

Bu düzenlemeyle beraber bedel-i şahsi olarak bilinen ve askere gitmek istemeyen kişilerin yerine başka birini göndermesi uygulaması da kaldırılmış ve nakdî bedel öden­mesi kuralı getirilmiştir. Ancak nakit bedel ödeyenlerin silahaltına hiç alınmaması şeklindeki eski uygulama terk edilerek bedel ödeyenlerin kendilerine en yakın askerî birlikte beş ay eğitim gör­meleri sağlanmıştır.

Yeni askerlik kanunundan sonra 1889’da yine Goltz Paşa’nın çalışmaları sonucunda ilk seferberlik nizamnamesi çıkartılmıştır. II. Abdülhamid Dönemi’nde askere alma usulünde yapılan bir diğer önemli düzenleme de Hamidiye Süvari Alayları olmuştur. Bu hafif süvari birlikleri, Doğu Anadolu’daki aşiretlerin Osmanlı ordusuna katılması ile oluşturulmuştur.

İttihat ve Terakki Cemiyeti iktidara geldikten sonra 1909’da gay­rimüslimlerin de askere alınması kanunu çıkarılmış ve böylece Osmanlı Devleti’nde zorunlu askerlik sistemine geçilmiştir. Osmanlı meclisinde (Meclis-i Mebusan) bu konuyla ilgili yapılan tartışma­larda gayrimüslim mebuslar zorunlu askerlik kanununa tam des­tek vermiştir. Mecliste gayrimüslim mebusların gösterdiği olumlu tepki, kilise temsilcileri tarafından gösterilmemiş ve uygulamaya geçildiğinde gayrimüslim halkın tepkileriyle karşılaşılmıştır.

Yorum yapın