Metropollerin Oluşumu ve Osmanlı Şehirleri

Avrupa’da özellikle Endüstri Devrimi’nin etkisiyle XVIII. yüzyıldan itibaren ortaya çıkan sanayi toplumu, şehirlerin dokusunda hızlı bir değişimi de beraberinde getirmiştir. Şehirlere göç eden işsiz­ler ordusu, fabrikalar etrafında yoğun yerleşim yerleri meydana getirmeye başlamıştır. Osmanlı Dev­leti’nde modern anlamda şehirlerin kuruluşu ise fabrikalaşmadan ziya­de ülkenin dış pazarlara açılışı, ula­şım ve tarım teknolojisindeki geliş­melere bağlı olarak gerçekleşmiştir.

1826 yılına kadar başkent İstan­bul’un kentsel hizmetleri, sadraza­mın yönetiminde genellikle Yeni­çeri Ocağı’na bağlı farklı kişiler ve kurumlar tarafından yerine getiril­miştir. Ancak Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla birlikte, şehirdeki hizmetlerin kimler ve hangi kurumlar tarafından yerine getirileceği problemi ortaya çıkmıştır. Bu soruna çözüm bulmak amacıyla özellikle 1830’lu yıllarda yeni yönetim birimleri kurulmuş ve buna bağlı olarak da sorumluluk alanları yeniden tanımlanmıştır.

İstanbul itfaiye kurumundaki görevliler
İstanbul itfaiye kurumundaki görevliler

İstanbul, farklı dönemlerde büyük değişimler geçirmekle birlikte en büyük değişimi XIX. yüzyılda yaşamıştır. Başta nüfus artışı olmak üzere ticari faaliyetler, batılılaşma hareketleri, değişen şehircilik anlayışı ve mimarideki gelişmeler; şehrin modern dünyadaki deği­şimlerden nasibini almasını sağlamıştır.

Avrupa’daki Paris, Londra, Berlin gibi büyük metropollerde görülen Batılı hayat tarzı, XIX. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nde yaygınlaşmaya başlamış ve özellikle Üsküdar ve Galata bölgelerinde sosyal hayat gelişmiştir. İstanbul’da sık sık çıkan yangınlara karşı kâgir binalar yapılmış ve geometrik caddeler oluşturulmaya çalışılmıştır.

BİLİYOR MUSUNUZ?

XIX. yüzyılda İstanbul’un en önemli yapılarından birisi 1836’da yapılan Galata Köprüsü’dür. Yapıldıktan sonra köprü, İstan­bul’un en işlek noktası hâline gelmiştir.

Osmanlı Devleti’nin başkenti olduğu kadar üretim ve ticaretin de merkezi durumunda olan İstanbul; XIX. yüzyıldan itibaren Batı kapitalizminin, Osmanlı ekonomisine uzanan güzergâhı da olmuş­tur. Özellikle İngiltere ile sıkı ticari ilişkiler kurulmuş ve 1838’de imzalanan Balta Limanı Ticaret Antlaşması, Osmanlı Devleti’ni Batı’ya bağımlı hâle getirmiştir.

XIX. yüzyılda İstanbul’un idari yapısında ciddi değişimlere gidil­miştir. 1826’da İhtisab Nezareti kurularak esnaf denetimi, şehir güvenliği, göç denetimi, vergi denetimi görevlerini bu kurum üstlenmiştir. Ayrıca muhtarlık teşkilatı kurulmuş ve tayin edilen muhtarlar görev yapmaya başlamıştır.

Osmanlı Devleti’nde klasik bedesten merkezli şehir yapıları yavaş yavaş yerini eski şehir merkezlerinin yanı sıra bankaların bulun duğu modern şehirlere dönüştürmeye başlamıştır. Özellikle İstanbul, İzmir ve Selanik gibi dışa dönük ticaretin mer­kezi durumuna gelmeye başlamıştır.

1430-1912 yılları arasında Osmanlı egemenliğinde kalan Selanik, Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki en önemli limanı olmuştur. Bölgede yetiştirilen ürünlerin dünyaya ulaştı­rıldığı bir liman olan şehir; Karadeniz, İstanbul ve İzmir arasında bir transit ticaret merkezi konumundadır.

Selanik Limanı
Selanik Limanı

Selanik, 1830’larda bütün Balkanların ekonomik açıdan doğal giriş-çıkış limanı olmuş ve deniz ticaretinin canlanmasıyla önemini artmıştır. 1840’larda Selanik’le İstanbul arasında bir gemi hattı kurulmuş ve Adriyatik limanlarına da seferler başlatılmıştır.

Sanayi Devrimi sonrası artan ham madde ihtiyacı, Selanik Limanı’nı daha da canlandırmış ve liman, demiryolu ile Avrupa içlerine bağlanmıştır. Böylece Selanik Limanı, İstanbul ve İzmir limanla­rının da üzerinde bir ticaret hacmine ulaşmıştır. Ayrıca Selanik, Süveyş Kanalı’nın açılmasından sonra Avrupa için daha büyük önem kazanmıştır.

BİLİYOR MUSUNUZ?

Buharlı vapurların çalışmaya başlaması Selanik’i, Doğu Ak­deniz’in ve Karadeniz’in tüm limanlarına, Güney Rusya’ya, Yunanistan’a ve belli başlı adalara, Avusturya, İtalya, Belçika, Hollanda ve Almanya’ya bağlamıştır.

XIX. yüzyılda İzmir’in ekonomisi, Avrupa ülkeleri ile sürdürülen ticarete bağlı olarak gelişmiştir. Liman yatırımının devamı niteliğindeki İzmir-Kasaba ve İzmir-Aydın demiryolları, İngiliz ve Fransızlar tarafından inşa edilmiştir. İç kısımlardan toplanan ürünler, deve kervanları ve demiryolu ağı vasıtasıyla İzmir’e taşınmıştır.

İz­mir’deki ambar ve hanlarda işlenen ve tasniften geçirilen bu ürünler, İzmir Limanı’ndan Avrupa’ya ihraç edilmeye başlanmıştır. XVIII ve XIX. yüzyıllarda İzmir, altın çağını yaşayarak Doğu Akdeniz’in en önemli liman kenti hâline gelmiş, Osmanlı Devleti’nin önde gelen ihraç limanları ara­sında yer almıştır.

İzmir Limanı
İzmir Limanı

Telgraf hattı, demiryolları, liman ve rıhtımların yapılmasıyla gerçekleşen yabancı sermaye yatırımları, İzmir’in sosyo-ekonomik yapısında önemli değişimlere yol açmıştır. Aynı dönemde kaybedilen bölgelerden gelen göç, şehrin yapısını derinden etkilemiş ve şehir Batılı ve yerli unsurların bir arada yaşadığı kent hâline gelmiştir. Bu sayede İzmir, diğer Osmanlı liman kentlerinden farklı olarak Batı tarzı bir yaşam benimseyen nüfus yapısına da sahip olmuştur.

Yorum yapın