Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’la birlikte yeni bir dönem başlamış ve hukuk devleti olma yolunda önemli adımlar atılmıştır.
Tanzimat Fermanı’nda Osmanlı Devleti’nin askerlik, vergi, yargı gibi temel meselelerinden bahsedilmiş ancak bu sorunların hâlledilmesiyle ilgili kanunların ayrıca çıkarılacağı ifade edilmiştir. Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemlerinde çıkarılan kanunlarda devlet ile toplum ilişkilerini düzenleme ve Avrupa kanunlarıyla entegrasyon düşüncesi etkili olmuştur. Osmanlı Devleti’nin bu dönemdeki hukuki ihtiyaçları da yasaların yapılmasında önemli rol oynamıştır.
Tanzimat ve Islahat Fermanlarında ilan edilen hususların başında can, mal ve namus emniyeti gelmiş, bütün vatandaşlara eşit haklar öngörülmüştür. Bu gelişmeler nedeniyle Osmanlı Devleti yeni düzenlemeler yapmak zorunda kalmıştır.
Tanzimat Fermanı’nın uygulanması için 1840 yılında 40 maddelik ceza kanunu çıkarılmıştır. Bu kanun çoban ile vezirin eşit tutulduğu bir anlayışla hazırlanmış ve bu kanunla merkezde sadrazamın, taşrada da valilerin keyfî uygulamalarına son verilmeye çalışılmıştır. Ceza kanunu, tekniği ve yöntemi bakımlarından Avrupa hukukundan yararlanılarak yapılmıştır.
1840 tarihli Ceza Kanunnamesi’nin eksiklikleri 1851’de Kanun-i Cedit ile giderilmeye çalışılmıştır. Bu kanunun en önemli yeniliği, kamu davası anlayışını getirmesi olmuştur. Böylece mağdur veya mirasçılar, suçluyu affetse bile devlet bunu kamu davası hâline getirip suçluyu cezalandırma yoluna gidebilmiştir. Yine Fransa kanunları örnek alınarak 1858’de daha kapsamlı bir Ceza Kanunnamesi ile 1870’te Askerî Ceza Kanunu oluşturulmuştur.

Osmanlı ticaret hukuku da Fransa kanunları örnek alınarak hazırlanmıştır. 26 Temmuz 1850’de oluşturulan Ticaret Kanunnamesi, özel hukuk alanında yapılan ilk kanundur. Bu kanuna yapılan ilavelerle birlikte Osmanlı Devleti’nde yeni ticaret mahkemeleri kurulmuş ve bu mahkemelerin yetkileri tüm ticari davaları kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Deniz ticareti hukuku ise Hollanda, Sicilya, Belçika ve Prusya kanunlarından da yararlanılarak 1863’te Ticaret-i Bahriye Kanunnamesi adıyla hazırlanmıştır.
Ancak Avrupa ve özellikle Fransız hukukundan yapılan uyarlamalar, faiz konusunda olduğu gibi zaman zaman İslam hukukuyla çatışmıştır. Toprak hukuku alanında yapılan en önemli kanun, Arazi Kanunnamesi olup Ahmed Cevdet Paşa’nın başkanlığındaki bir heyet tarafından 1858 yılında hazırlanmıştır. Arazi Kanunnamesi, sistem bakımından Avrupa etkileri taşısa da içerik yönünden bu dönemde Mecelle ile birlikte meydana getirilen iki millî kanundan biridir.

Tanzimat Dönemi’nde, Fransız Medeni Kanunu örnek alınarak bir Osmanlı medeni hukuku hazırlanması gündeme gelmiş ancak bazı devlet adamları buna karşı çıkmıştır. Bunun üzerine 1868’de Ahmed Cevdet Paşa’nın başkanlığında bir komisyon tarafından Mecelle hazırlanmıştır. Mecelle, Tanzimat Dönemi’nde hazırlanan en önemli ve millî kanun olup borçlar, eşya ve yargılama hukukuna dair bölümlerden oluşmuştur. Aile ve miras hukukuna yer verilmemiştir. Hanefi fıkhına göre hazırlanan Mecelle, toplam 16 kitap ve 1851 maddeden oluşmuştur.
1861’de Avrupa hukukundan esinlenilerek “Umur-i Maliyyeye Dair Nizamname” adıyla 68 maddelik bir mali kanun yayımlanmıştır. Bu nizamnameyle köy, kaza, sancak ve vilayetlerde devlet gelirlerinin tahsili ve harcanma biçimleri düzenlenmiştir.
BİLİYOR MUSUNUZ?Osmanlı Devleti’nde şeyhülislamın kontrolündeki eğitim işleri, 1846 yılında Meclis-i Maârif-i Umûmiyenin kurulmasıyla birlikte hükûmetin denetimine girmiştir. 1847 tarihli Tapu Nizamnamesi’yle kadın ve erkeğe mirasta eşit hak tanınmıştır. 1864’te uygulamaya konulan Vilayet Nizamnamesi ile taşra teşkilâtı düzenlenmiş ve aynı yıl Matbuat Nizamnamesi yayınlanmıştır. |
Osmanlı Devleti’nde hukuksal gelişimin dönüm noktası, Kanun-ı Esasi’nin kabulüdür. Kanun-ı Esasi; siyasal rejimi belirlemiş, yetkilerin kullanımını tanımlamış, yönetenlerin sorumluluklarını belirleyip denetime tabi tutmuş ve yargılama açısından yenilikler getirmiştir.
Kanun-ı Esasi’nin Bazı Maddeleri Şunlardır:
|
Bütün bu konularda padişahın geniş yetkilerinin bulunması, anayasayı etkisiz kılmış ve padişah Meclis-i Mebusan karşısındaki üstünlüğünü korumuştur. Ancak padişahın geleneksel otoritesi, anayasa ile az da olsa sınırlandırılmıştır. Meclis-i Mebusan üyelerinin seçimle gelecek olması da halkın idareye katılması için yeni bir adım olmuştur.
Meşrutiyetin ilanından sonraki yıllarda Kanun-ı Esasi’de yedi defa değişiklik yapılmıştır. II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra 21 Ağustos 1909’da yapılan değişiklikler, en köklü değişikliklerdir. 1909’daki değişikliklerden biri, padişahın mecliste anayasaya bağlılık yemini etmesi olmuştur. Bu dönemde hükûmetin, hükümdara değil Meclis-i Mebusana karşı sorumlu olması ve güvenoyu alma mecburiyeti gibi pek çok önemli değişiklikler yapılmıştır.
Ayrıca yabancı devletlerle antlaşmalar yapma konusunda meclisin yetkileri artırılmıştır. Bu düzenlemeyle 1876’da padişaha tanınan sürgün yetkisi başta olmak üzere bazı haklar kaldırılmıştır. Böylece daha özgürlükçü bir yapı ve gerçek parlamenter hükûmet modeli benimsenmiştir. Aynı dönemde, yeni bir madde ile toplanma ve dernek kurma hürriyeti getirilmiştir.
- Osmanlı Devleti’nde Demokratikleşme Hareketleri
- Sened-i İttifak
- Tanzimat Fermanı
- Islahat Fermanı (1856) – Islahat Fermanı’nın Hazırlanışı – Islahat Fermanı ve İlanı
- Islahat Fermanı’nın Devlet Yönetimine Etkileri
- Kanun-ı Esasi
- Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemlerindeki Hukuksal Gelişmeler
- Osmanlı Devleti’nde Seçim
- II. Meşrutiyet ve Siyasi Partiler
- Üç Tarz-ı Siyaset